.

.








5 Mart 2009 Perşembe

ENVER PAŞA 2

Bir evvel ki yazıda Enver Paşanın tarih sahnesine çıkmadan önce Osmanlının durumunu özetlemeye çalışmış, Osmanlının siyasi, ekonomik ve askeri durumunu size aktarmıştım.Çünkü Osmanlının kaderini belirleyen Enver Paşa değil Enver Paşa’nın kaderini belirleyen Osmanlının içinde bulunduğu durum ve hakkında verilmiş gelecek hükmüdür.Enver Paşa sadece bu kaderi değiştirmek istemiş ve emperyalizme kafa tutma cüreti göstermiştir.Enver Paşa karşıtlarının sık başvurduğu iddialardan bir tanesi Paşa’nın Osmanlıyı bir oldubitti ile savaşa soktuğu iddiasıdır. Bakalım Osmanlının savaşa girmesi gerçekten iddia edildiği gibi bir oldubitti ilemi olmuş yoksa Osmanlı savaşa girmek zorunda mı kalmış.Tarihçiler 20. Yüzyılı 1814- 1815 Viyana Kongresi ile başlatırlar.Viyana Kongresi, Avrupa’nın yeniden yapılandırıldığı, 1. Dünya Savaşının alt yapısının oluşturulduğu kongredir.Osmanlı bu kongrede yoktur. Davet bile edilmemiştir.Aslında, Osmanlı geleceğin Avrupa’sında yoktur.Savaş, bu Viyana Kongresinden yaklaşık yüzyıl sonra Avusturya Macaristan İmparatorluğu ile Sırbistan arasındaki anlaşmazlıktan çıkmıştır. Avusturya Macaristan İmparatorluğu Veliahdı ve karısının bir Sırp suikastçı tarafından öldürülmesi Avusturya Macaristan’ın Sırbistan’a savaş açmasına Rusya’nın da dini sebeplerle Sırbistan’a sahip çıkması Almanya’nın Avusturya- Macaristan yanında savaşa girmesine sebep olmuştur.Dönem Avrupa’da Sanayi Devriminin yaşandığı yani petrolün değerinin farkına varıldığı bir dönemdir. Ve petrol Osmanlı topraklarında bulunan Kuveyt, Musul, Kerkük gibi vilayetlerdedir.Osmanlı- İttihatçılar- Enver Paşa dünyanın bir savaşa sürüklendiğinin farkındadır. Savaştan galip çıkacak tarafında İngilizlerin içinde olduğu İtilaf Devletleri olacağını tahmin etmektedirler.Bunun için de İtilaf Devletleri ile anlaşmanın yollarını ararlar. Abdülhamit’in denge siyasetine, Enver ve arkadaşlarının İngiltere ve Fransa ile ittifak arayışlarına rağmen İngiltere ve Fransa Osmanlıyı aralarına almadılar.Bunun birkaç sebebi var. Galip geldiklerinde aralarında bulunan Osmanlıdan ihtiyaç duydukları petrolü almaları kolay olmayacaktı. Büyük bir savaşın ardından Osmanlıya savaş açma kararı da kolay olmayabilirdi. Ayrıca Osmanlıyı aralarına almaları Almanya ile Rusya arasında bir yakınlaşmayı doğurabilirdi ve İngilizler bunu göze alamazlardı.Bütün bunlara rağmen İngiliz-Fransız- Rus ittifakından umudunu kaybetmeyen Osmanlı, İç işleri Bakanı Talat Paşa’yı 1914 Mayısında Kırımda bulunan Rus Çarına gönderdi. Talat Paşa’nın ittifak teklifini Çar İstanbul’a ihtiyacımız var gerekçesi ile reddetti. Talat Paşa bunun üzerine bir Saldırmazlık Paktı önerdi fakat Çar bu teklifi de reddetti.Çardan eli boş dönen Osmanlı bu defa Cemal Paşayı Fransa’ya gönderdi. Fakat bu ziyaret sırasında Avusturya Macaristan prensine yapılan suikast ziyareti boşa çıkardı. Daha sonra İngiltere’ye geçen Cemal Paşa burada da istediği görüşmeleri yapamadı. İngilizlerden aldığı yanıt Ruslar sizi istemiyor oldu.Osmanlıyı kafasında bitirmiş olan İngilizler, Churchill’in de gayretleri ile parası ödenmiş Osman ve Reşat gemilerini de vermediler.Resmi tarih kitaplarında vurgulanmamış olan nokta, Enver Paşa ve İttihatçıların öncelikle İngiltere’ye ittifak teklif ettiği ancak her defasında reddedilmiş olduklarıdır. Reddedilmişlerdir çünkü İngiltere her halükarda topraklarında petrol bulunan Osmanlı’yı parçalamayı kafasına koymuştur.Abdülhamit gibi Enver Paşa da savaşa girmemek için İngiliz ve Rus hükümetleri ile temas kurmuş fakat Osmanlının parçalanmasına karar veren İngiliz ve Ruslardan bir yakınlık göremeyince başka seçenek kalmadığından dolayı zaruri bir Alman ittifakı kurmuştur.Talat ve Cemal’in ziyaretlerinin ardından yapılan değerlendirmede çıkan sonuç şu idi.Savaşa girmemeleri halinde İngiltere- Fransa-Rusya- Sırbistan bloğu Almanya- Avusturya Macaristan bloğunu bir yıl içinde yenebilir sonrasında da Osmanlıya saldırabilirlerdi. Almanya- Avusturya Macaristan’ın yanında yer alırlarsa yenilebilirler ama Almanya’dan aldıkları destekle savaşı birkaç yıl uzatabilirlerdi.Direnmeyi seçtiler. Savaşa girmeseler de netice değişmeyecekti. Osmanlı bu savaş sonrası İngiliz-Fransız- Rus bloğuna tek başına karşı koyamazdı.İttihatçıların ve Enver Paşa’nın bütün bu çabalarına rağmen ittifaka yanaşmayan Batılı devletlerin ardından Alman Başbakanının karşı çıkmasına rağmen Alman Kayserinin tercihi ile Almanya ile zorunlu bir ittifak yapılmıştır.Almanya o günün tarihi şartlarında Osmanlının parçalanmasını kendi milli menfaatlerine uygun görmeyen tek devlettir. Ve bunun içinde ittifaka olur vermiştir. Genel kanaatin aksine, ittifak anlaşması Almanlardan gelmediği gibi bu alanda yanaşmamakta uzun süre direnen de Alman İmparatorluğu olmuştur.Dolayısıyla Enver Paşa’nın Osmanlı Devleti’ni bir oldubittisi sonucunda Almanlarla ittifak anlaşması imzalattığı tezi doğru değildir. Ayrıca hiç bir büyük Avrupa devleti tarafından ittifaka dâhil edilmeyen Osmanlı Devleti’nin Alman ittifakını sağlaması gerektiği konusunda İttihat ve Terakki liderlerinin tamamı aynı kanaati taşımaktadır.İslamcılarımızın laf söyletmediği bizim için de büyük olan Abdülhamit bile Almanlarla iyi geçinebilmek adına Bağdat demiryolunun yapımını Almanlara vermek zorunda kalmıştır.Enver Paşa katıldığı Bakü kongresinde ileride kendisine yapılacak Almancılık suçlamalarını hissedercesine “kongrede bizi doğrudan doğruya boğazlamak isteyen Çarlık Rusyasına karşı yalnız hayatımızı bağışlamaya razı olan Almanlarla yan yana harp ettik diyerek tarihe not düşmüştür.”Parçalanmasına karar verilen ve hiçbir ittifaka alınmayan Osmanlının savaşa girmek zorunda olduğunu düşünen sadece Enver Paşa değildir.O dönemin mühim simalarından Said Halim Paşa da hatıralarında Osmanlının bu savaşa girmekten başka çaresi kalmadığını delilleri ile anlatarak bu savaşın gayesinin Osmanlının paylaşılması olduğunu söylemektedir;“Büyük Avrupa Harbi’nin patlamasının Türkiye için taşıdığı derin tehlikeleri idrak etmeyen kimse yoktu.”Kurtuluş Savaşının önemli simalarından Rauf Orbay da bu savaşa girmek dışında bir şansımız olmadığını hatıralarında kaydetmiştir.Dönemin gazetecilerinden Ziya Şakir “Birinci Cihan Harbine Nasıl Girdik?” adlı eserinde Osmanlı yöneticilerinin Almanya’yı isteyerek tercih etmediklerini, tam tersine yalnızlığa terk edildiğinden dolayı savaşa Almanya yanında girmek zorunda kaldıklarını belirtmektedir.(Ziya Şakir, Birinci Cihan Harbine Nasıl Girdik?, Çatı Yayıncılık, İstanbul 2007, sh. 15-18)Tanin gazetesi başyazarı Muhittin Birgen “Savaş, Almanya için bir dünya siyâsetidir; bizim için yaşamak yahut yaşamamak meselesidir”diyerek mecburiyetimizi güzel dillendirmiştir.Enver Paşa ve Osmanlının savaş karşısında takındığı tavrın gerekçelerini Toktamış Ateş Siyasal Tarih isimli geniş kapsamlı kitabında şöyle anlatmaktadır; “Babıâli, Birinci Dünya Savaşı öncesi gelişmelerin ve kendini bekleyen tehlikelerin farkındaydı. Ve Abdülhamid’in başlattığı ‘denge politikası’ni İttihatçılar da sürdürüyorlardı. Avrupa’da savaş patlak verince, Babıâli Londra’ya başvurmuş ve Boğazlar ve toprak bütünlüğü konusunda güvence verilirse, Almanya ile yapmış olduğu anlaşmaya rağmen, savaşa girmeyebileceğini bildirmişti. Ancak İngiltere bu öneriye ilgi duymadı. Zira Rusya ile yaptığı gizli anlaşmalarla, Osmanlı topraklarının paylaşımını çoktan yapmıştı. Kısaca belirtmek gerekirse, Osmanlı savaşa girmese bile, eğer savaşı İngiltere-Rusya-Fransa kazansaydı, imparatorluk parçalanacaktı. Bu koşullar altında savaşa Almanya’nın yanında girmekten başka çare yoktu.” [Sayfa 412]Tuğgeneral Ziya Yergök de, hatıralarında şöyle demektedir: “Boğazlar bizde idi. İngiliz ve Fransızlar İstanbul’u Ruslara verme sözü vermişti. Bunun için bizi ittifaklarına almıyor, isteklerimizi kabul etmiyorlardı. Açıkça anlaşılıyor ki, harbe girmesek bile İstanbul elden gidecek, ülkemiz parçalanacaktı. Artık doğal olarak Almanların tarafına geçmemiz gerekiyordu. Denize düşenin yılana sarılması gibi…”Dünya Savaşına girilmesi meselesinde son sözü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya bırakmak istiyorum.“1. Dünya Savaşı’na katılmamak elbette son derece istenir bir durumdu. Fakat bu savaşa katılmamayı sağlayacak maddi olanaklarımız yoktu. Çünkü 1. Dünya Savaşı’na katılmamak silahlı bir tarafsızlığı, yani Boğazlar’ın (İstanbul ve Çanakkale) kapalı tutulmasını gerektiriyordu. Hâlbuki vatanımızın coğrafyası, İstanbul’un stratejik konumu, Ruslar’ın İtilaf Devletleri yanında yer alması, bizim bu savaşta tarafsız kalmamıza asla uygun değildi.İtilaf Devletleri savaş ilanı ile birlikte, bizim savaşa girmemizden dört ay önce Osmanlı Devleti zararına bir Ermenistan Cumhuriyeti kurulmasına karar vermiş olduklarını açıkladılar. Savaştan sonra Bolşevikler Çarlık Rusyası’nın savaş öncesi yaptığı gizli anlaşmalarını yayımladılar. Bu anlaşmalara göre İstanbul Çarlık Rusyası’na verilmişti. Tüm bu açık kanıt ve tanıtlar bizim 1. Dünya Savaşı’na İtilaf Devletleri karşıtı girmekliğimizin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.Üstelik İngiltere ve Fransa’nın kendisine İstanbul’u vermeyi söz verdikleri Rusya dururken, Balkan Savaşı felaketinden sonra hiçbir askerlik değeri, hiçbir milli varlık olarak görmedikleri milletimizi, kendilerine katılmayı istesek bile, bizi seçmelerini düşünmek elbette doğru olamaz. Bu bağlamda gerçeği mertçe söylemek ve 1. Dünya Savaşı’nda kahramanca savaşan bu büyük milletin savaşı kaybetmesinin zorunlu sonuçlarına katlanmak gerekir. Fakat savaşa girişin cinayet olarak tanımlanmasını ve bu nedenden ötürü milletin suçlanmasını ve cezalandırılmasını kabul etmemek, en doğru ve en yasal bir ilke olarak kabul edilmelidir.”Özetle, Osmanlıyı savaşa sokan Enver’in Alman hayranlığı değil dönemin siyasi gerçekleridir.Osmanlıyı parçalamak adına bir araya gelen İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı Almanya ile yapılan ittifakı bir hata, suç olarak görmek yok olmamak için savaşmasından dolayı suçlamak Milli varlığını korumak için mücadeleye girmeyi itham etmek demek olur.Bu savaşın asıl gayesi Türkiye’nin paylaşılmasıdır. Osmanlı’yı Almanya yanında savaşa sokan sebep, anlatıldığı gibi, Enver Paşa ya da diğer İttihatçıların aşırı Alman hayranı kimseler olması değil, İtilaf Devletleri’nin tavırları olmuştur.Almanya, Osmanlının toprak bütünlüğünü tanıyan tek devlet olduğu için Enver Paşa ve arkadaşları Almanya ile birlikte savaşa girmek zorunda kalmıştır. İki devlet açısından nitelik itibariyle çok farklı bir savaş olan 1. Dünya Savaşına Almanya tarafında girilmemiş olsaydı da Osmanlı’nın kaderi 1. Dünya Savaşının galiplerinin elindedir.Osmanlı’nın savaşa girmesi İttihatçıların başlarda doğru hesapladığı gibi savaşı üç yıl uzatmıştır. Bu üç yıl içerisinde Avrupa’da kıtlık yaşanmış, milyonlarca aile çocuğunu kaybetmiş, Rusya’da komünist ihtilal yaşanmış üçlü bloktan ayrılmıştır. İngiltere ve Fransa büyük askeri kayıplar yaşamış, yıpranmıştır. İstanbul’a ancak Mondros’tan sonra girebilmiş daha fazla güç kaybetmemek için Anadolu’ya Yunanlıları sürmüşlerdir.Osmanlı, özellikle Çarlık Rusya’sının Balkanlar politikası nedeniyle ciddi biçimde yara almıştır. Osmanlı’nın savaşa giriş nedenlerini daha detaylı incelemek isteyen bir kimse, Gazi Mustafa Kemal’in Nutuk’unu açıp baktığında, Onun da hemen hemen aynı şeyleri söylediğini ve Enver Paşa’nın oldubitti ile Osmanlı’yı savaşa soktuğundan bahsetmediğini, bu fikri savunmadığını görecektir. Zaten, dönemin iktidarına olan eleştirilerin çoğu, savaşa girmek ya da girmemekten çok, savaşa giriş zamanı, şartları, şekli ve savaş boyunca takip edilen siyasi, askeri ve ekonomik politikalarda yoğunlaşmaktadır.Ayrıca, Enver Paşa’yı Almanlarla birlikte savaşa girmekle suçlayanlar şunu bilmelidir ki Enver Paşa, Almanlarla yaptığı ittifakın neticesi olarak edindiği silahların bir kısmını cephelere göndermemiştir. Kurtuluş Savaşında kullanılan bu silahlar Anadolu’nun değişik yerlerinde depolanmıştır. Kurtuluş Savaşında kullanılan tam 791 bin tüfek, 4 bin makineli tüfek, 945 top Enver’in Almancılığının eseridir.Enver Paşa’yı öngörüsüz, kötü bir asker, kötü bir komutan, hayalperest olmakla itham edenler Rauf Orbay’ın anılarına kulak vermeli, üşenmeyerek okumalıdırlar.Orbay anılarında Enver Paşa ve arkadaşlarının bu savaşın kaybedilebileceğini hesapladığı bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde bir direniş gösterileceği yazmaktadır.“Enver Paşa, savaşın kaybedileceğini kestirince, ülkenin istila edilmesi halinde gerilla savaşı yapılabilsin diye bazı yerlere silah yerleş­tirmiştir. Bu silah yerleştirilen yerlerden biri de Kuşçubaşının çiftliği idi. Hem silahlar, hem altınlar, son derece özen gösterilerek gömülmüşlerdir. Anadolu mukavemetine karar verilince, ben bu altınları ve silahları, Mus­tafa Kemal Paşa’nın emrine verdim” ( 7 ) Orbay Rauf Cehennem Değirmeni-1 Siyasi Hatıralar Emre Y 1993 s 11 Müjdat ÖZTÜRK 08. 01.2010

MİLLİYETÇİ AYDIN MÜJDAT ÖZTÜRK