.

.








9 Mart 2009 Pazartesi

İLBER ORTAYLI

Süleyman Demirel, Oya Akgönenç, Kamran İnan gibi şahsiyetleri ağırlayan MHP'nin Siyaset ve Liderlik Okulu'nun bugünkü konuğu tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı'ydı.
Prof. Dr. İlber Ortaylı, "asker millet" olmanın Türklerin en önemli vasfı olduğunu belirterek, "Türk toplumunun militarist olmasından Belçika'nın, İsviçre'nin ne zararı olabilir? Askeri vasıflarını kaybetmiş Avrupa, bizde bulunan bu vasfın da yok olmasını istiyor" dedi.
Prof. Dr. İlber Ortaylı, MHP'nin Siyaset ve Liderlik Okulu eğitim faaliyetleri çerçevesinde, parti genel merkezinde düzenlenen "Türk Devleti'nin Tarihi Temelleri" konulu söyleşiye katıldı.
Devletlerin ve toplumların düşünce yapısına dair tespitlerini anlatan Ortaylı, insan düşüncelerinin batı toplumlarında daha iyi denetlendiğini, Türk milletinin ise her şeyi çok çabuk unutan bir düşünce yapısına sahip olduğunu için denetlenemediğini savundu.
Ortaylı, batı toplumlarında büyük heyecanlar yaratan buluşların Türk toplumunda sıradan kabul edildiğini ifade ederek, bunun "Türklerdeki tarih şuurunun noksanlığından" kaynaklandığını öne sürdü.
Her milletin kendine göre vasıfları bulunduğunu, Türklerin de birinci vasfının asker millet olması ve tarih yapması olduğunu anlatan Ortaylı, "Türkleri sevmek için dünyanın en mükemmel vasfına sahi olmamız gerekmiyor. Bizim en önemli vasfımız da tarih yapmamız, teşkilatçı bir yapıya sahip olmamız" diye konuştu.

"ANTİMİLİTARİST, ASKER DÜŞMANI BİR TOPLUMA GİDİŞ KÖRÜKLENİYOR"
Milliyetçiliğin, "mensubu olduğun ve içinde yaşadığın toplumu sevmek olduğunu" belirten Ortaylı, son yıllarda Türkiye'de milliyetinden utanma duygusunun, antimilitarist, asker düşmanı bir topluma doğru gidişin körüklendiğini iddia etti.
"Burada aynı vasfa sahip olmayan Avrupa devletlerinin kışkırtmasının olmadığını söyleyemeyiz" diyen Ortaylı, şöyle konuştu: "Türk toplumunun militarist olmasından Belçika'nın, İsviçre'nin ne zararı olabilir? Askeri vasıflarını kaybetmiş Avrupa, bizde bulunan bu vasfın da yok olmasını istiyor.

Resim sanatı Fransa'da öldüyse, Fransa bu sanatın bütün dünyada da ölmesini ister, mimari İtalya'da öldüyse, İtalyanlar bütün dünyada mimarinin yok olmasını ister. Hiçbir kavim kendi kaybettiği vasfın başka bir kavimde devam etmesini istemez.
Türk askeri sanatından, askeri toplum özelliğinden insanlar rahatsız oluyor ama ne yapalım bu Türklerin en önemli vasfı. Bizde de resim, heykel sanatı yok, musikiyle uğraşılmaz, filozof yoktur, fakat ölmeyen sanatımız, vasfımız askerliktir."
Ortaylı, Türk ordusunun bugün dünyada eğitim veren nadir ordulardan birisi olduğunu hatırlatarak, Türklerin bazı iyi vasıflarının da yine askeri sanatına paralel olarak gelişen tıbbiye, veterinerlik ve mühendislik dalları olduğunu kaydetti.
"ORDUNUN SİYASETE KARIŞMASI KAÇINILMAZDIR"
Ordunun siyasete karışmasının da kaçınılmaz olduğunu, bu tezin tarihsel gerçeklik taşıdığını savunan Ortaylı, "Sivil siyasetin kendini geliştiremediği ortamda darbe kaçınılmazdır. Bugün hiçbir siyasi parti gençleri eğitmiyor, gençlik kolları yok. Yeni yeni siyasi akademileşme başladı. Buralardan yetişen gençler partileri yönetirse, partiler kapatılmaz" diye konuştu.
Din ve devlet ilişkilerine ilişkin de konuşan Ortaylı, dinin hiçbir zaman kendi başına bırakılamayacağını, devletin bir parçası olacağını öne sürdü. Bu durumun laiklikle alakası olup olmadığının tartışılabileceğini belirten Ortaylı, İsrail'in bu duruma örnek teşkil ettiğini söyledi.
Türk devlet yapısının kabiliyetli insanlara dayandığını, Osmanlı Devleti'nin egemenliği altındaki topraklarda kabiliyetine inandığı kişileri Enderun'da eğiterek, devlet yönetimine kazandırdığını anlatan Ortaylı, Enderun'da elit bir eğitimin verildiğini, günümüzde elit eğitim veren kurumların azaldığını ve bu kurumların korunması gerektiğini kaydetti.

"İYİ OKULLARA EHİL OLMAYAN ÖĞRENCİLER GELİYOR"
Ortaylı, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki üniversiteye giriş sınavlarında açık şekilde kopya çekildiğini" öne sürerek, "Böylelikle iyi okullara ehil olmayan öğrenciler geliyor. Bunun açtığı gediği Galatasaray Üniversitesinde ben hissediyorum. İmtihanların asayişini iyi kontrol etmeliyiz" dedi.
Avrupa Birliğinin nüfus yapısı bakımından tehlikede bulunduğunu, üretemeyen bir nüfusun felaketlere yol açacağını öne süren Ortaylı, Türkiye'nin nüfus yapısının da yavaş yavaş Avrupa'ya benzemeye başladığını ve bunun 'okumayan, geçmişini araştırmayan kişilerin ortaya attığı fikirler' nedeniyle yaşandığını belirtti.
Ortaylı, "Avrupalılık, gelin kızın iyi bir koca bulması gibi bir saadet değildir. Bunu böyle sunanların milli politika tayin etmesi beklenemez" diye konuştu.
Demokratik açılım çalışmalarını da eleştiren Ortaylı, şöyle konuştu: "Açılım boş laftır. Açılım isteyenler gitmez de durmaz da. Ekonomik olarak Fransa olabilirdik ama bütçemizi 30 yıldır götüren bir durum var. Kimse kimseye kitle dalkavukluğu yapmak için, sempatik görünmek için konuşmasın. İran Kürtleri ile Türkiye'deki Kürtler arasındaki farkı görmeden adam genocidten söz ediyor.

Bunun ne olduğunu bilmeden üstelik. Türklere karşı tez geliştirmek için arşive giren kaçıncı ecnebi Türk taraftarı oldu, onlar anladı, bizdekiler anlamıyor. Çünkü hakikati görmüyorlar. Çünkü okumuyorlar. Bunlar tehlikeli işler, belediyeciliğe benzemez."
(Ortadoğu Gazetesi)



İlber Ortaylı'yla "Devlet" Açılımı

'Türk Devleti'nin Tarihi Temelleri' konulu konferansın konuşmacısı ünlü tarihçi İlber Ortaylı.



Ortaylı konferansta yine her zamanki üslubuyla konuşuyor.
Orhun yazıtlarından, Fransız edebiyatına, Enderun’dan Cumhuriyet elitlerine, açılımdan, Ermeni soykırımı tartışmalarına kadar pek çok konuda ilginç ayrıntılara değiniyor, dinleyicilerin ufkunu açıyor…
Konuşmasında Türkiye’nin olmazsa olmazlarına dikkat çekiyor.
İlk başta Türklerin en önemli meziyetinin devlet kurmak ve örgütlenmek olduğunu söylüyor ve bunu da “asker” eliyle yaptığını belirtiyor Ortaylı. Bu tezine de ilginç bir örnek veriyor: “Mesela sadrazamların öyle muazzam evleri yoktur, Topkapı Sarayı’nda yirmi kişiyi geçmeyecek sofalar vardır, ancak asker söz konusu olduğunda koskocaman bir Selimiye kışlasıyla karşılaşırız,” diyor.
Bütün teknolojik yeniliklerin ordu tarafından gerçekleştirildiğine dikkat çekiyor.
Ortaylı’ya göre Ordu millet olmak Türk devletinin en bariz göstergesi ve en büyük gücü de çok iyi yetiştirilen Türk askeri.
Buradan günlük siyasete de gönderme yaparak “demilitarist” yaklaşımların Batı kaynaklı olduğunu, Batının son dönemde asker yetiştiremediğini ve kendinde olmayan bir şeyin başkasında da olmasını da istemediğini söylüyor Ortaylı.
Bunun için siyasetçilere, “ordunun bütçesini meclisten geçerken denetleyebilirsiniz, ama ordunun küçülmesine izin veremezsiniz” diyor ve bunun bir hayat memat meselesi olduğunu söylüyor.
Bir şey daha çok önemli Hoca’ya göre.
Tarım ve köylüler.
İlber Hoca, Türkiye’nin dışa bağımlılığının önemli sebeplerini sıralarken, kötü tarım politikası, buna bağlı olarak köylü nüfusun giderek azalması, köyün üretim yeri olmaktan çıkmasına vurgu yapıyor.
Avrupa Birliği meselesine de farklı bir bakış açısı getiriyor.
Üçte ikisi yaşlı olan bir toplulukla iktisadi ve siyasi aklı olan hiçbir ülkenin işbirliğine gitmeyeceğini söylüyor.
“Açılım” meselesine de değiniyor konuşmasının ilerleyen bölümlerinde.
Kürt açılımının ciddiyetten uzak olduğunu belirten Ortaylı, “Git gitmez, dur durmaz. Fransa olabilirdik. Bütçemizi 20 yıldır götüren, adını koymakta şey var, iç çatışmanın içindeyiz. Bu tip bir açılım ve uzlaşma söz konusu olamaz. Eğitim vereyim diyor. Peki vereyim 3 bin tane okul açalım. Hanginiz Kürtçe okutacak orda. Hollanda'dan Prof. Martin'i mi getireceğim size Kırmançi lehçesini öğretsin diye. Yani bunlar boş laflardır. Benim karşımda Avusturya Macaristan milliyetçiliği yok. O orda olmuş böyle. Türkiye'de bu işlere dikkat edilmesi gerekiyor. Ciddi olunması gerekiyor. Ciddiyetin olmadığı bir yerde ortaya çıkan bunalımın hakikati karşılayamayacağı çok açık. Şarkı söylemek kadar kolay değildir bu sloganları atmak. Politikaların arasında çok ciddi gayret çalışma ve idrak bulunması gerekiyor. Bunların olmadığı yerde birtakım meseleleri halledemezsiniz. Daha evvel Ermeniler'den bu tarafa dönenler oldu. Ermeni meselesini yabancılar idrak etti bizimkiler hala anlamış değiller. Çünkü araştırıyorlar ve hakikati görüyorlar yabancılar. Bizim millet görmüyor hakikati. Tuhaf çünkü okumuyor. Okumadan siyaset yapılmaz. Bunlar tehlikeli siyasetler. Belediyeciliğe falan benzemez. Yani teferruatı bileceksiniz. Teferruat çok önemlidir. Hakikaten hukukçu olacaksınız." Diyerek açılım konusunda ciddi bir çalışmanın olmadığına değiniyor.
Türkiye’nin önemle üzerinde durması gereken bir konu da “eğitim” diyor Hoca.
"Eğitim kurumlarımıza dikkat edelim. Üniversite tabii ki açacaksın, ama Hakkari'nin dağına değil, Kastamonu'nun dağına değil. İcabında Ankara'ya 20 üniversite kurarsın. Doğudan gelen çocuklar o şehrin kültürünü görür. Her yere gidip üniversite kurulur mu ya. Bu bir ahlaksızlıktır. Bunu anlattık. Evvela bakkal çakkal çocukları kandırıyor. Ondan sonra oradaki ev sahipleri kazıklıyor çocukları. Ondan sonra her şehirde vardır onlardan bir sürü altında arabası olan pis herifler genç kızları kovalıyor. Bunu söylediğim zaman bizde olmaz öyle şeyler diyor. Yok ya dedim. Üniversite okuyan adam kültür görecek. Dağın başına çocuk yollanır mı üniversite okutuyorum diye. Bir sürü barlar açılmış Çanakkale'de. Böyle bir kepazelik tasavvur edemiyorum. Bunun hizmetle filan alakası yok. Bu aşağı yukarı 40 yıldan beri bütün Türkiye hükümetlerinin ortak kusurudur. Bizim en kıymetli varlıklarımız olan genç beyinlerimizi bu şekilde telef etmeye kimsenin hakkı yoktur." Diyerek çarpık bir eğitim anlayışımız olduğuna da vurgu yapıyor.
İlber Ortaylı Türkiye’nin dış politika konusunda iyi bir sınav verdiğini söylüyor.
Ancak özellikle nüfus politikasına dikkat çekerek, nüfus artış hızının gittikçe düşmesinin iyi olmadığını belirtiyor. Oysaki devletlerin dün olduğu gibi bugün de en önemli gücü nüfustur diyor ve gerekirse Uygur Türkleri’nin Çin tarafından yutulmasına izin verilmeden Türkiye’ye getirilmesini savunarak: “Çünkü Uygur Türkleri hem çalışkandır hem de entelektüeldir, çok büyük katkıları olur. Türkiye bütün toplulukları kendi içine kabul etmiş bir ülkedir… Ayrıca Türk devlet geleneğinde idarecilik soydan değil liyakatten geçer. O yüzden en büyük devlet adamlarından biri olan Sokullu, papazlık okulundan yetişen büyük bir Müslüman devlet adamıdır.” Diyor.
Ayrıca Türk devlet geleneğinde din ve devlet işlerinin hiçbir dönemde ayrılmadığının altını çiziyor Ortaylı.
Ortaylı’ya göre “Devlet her zaman dini kontrol etmiştir, din unsurları da devletin içinde yer almıştır her zaman. Cemaatler, tarikatlar her zaman devlet kontrolünde olmuştur. Bu Osmanlı’da da böyle olmuştur, diğer Türk devletlerinde de. Bu aslında bütün dünyada böyledir, Vatikan devletin devlette Vatikan’ın pek çok zaman işine karışmıştır…İç içe girmiştir. O yüzden devlet ve din işlerinin ayrılması safsatadan ibarettir.”
Evet, ünlü tarihçinin verdiği “Türk Devleti’nin Tarihi Temelleri” konferansının en çarpıcı konuları bunlardı.
İlber Ortaylı konferansı, içeriği açısından son günlerde yaşadığımız “ Kürt açılımı”, “Alevi açılımı” gibi açılımların dışında bir açılıma da ön ayak olabilecek nitelikteydi.
Görünen o ki bu konferans, uzun zamandır orasından burasından çekiştirilerek adeta iğdiş edilen, “devlet” e dair “habis düşüncelerin” yeniden sorgulanmasına sebebiyet verecek nitelikte olup, “devlet merkezli ve devlet öncelikli” yeni bir açılım tartışmasının fitilini ateşleyebilir.


millethaber.com

.

MUSTAFA YİĞİT