.

.








9 Mart 2009 Pazartesi

HOCALI


Hocalı Soykırımının 18.Yıldönümü


Ermenilerin 1992 yılının Şubat ayından Hocalı'da gerçekleştirdiği insanlık dışı cinayetlerini anmak için her yıl bu soykırımın yıldönümünde, 26 Şubat'ta anma merasimleri gerçekleştiriliyor.



Hocalı Soykırımı

Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında 26 Şubat 1992 yılında Ermenistan ordusu sivil, kadın, çocuk, yaşlı ayırımı yapmadan 613 kişiyi en ağır işkenceler uygulayarak soykırıma tabi tutmuştur. Katledilenlerin 83’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i ise yaşlıydı. 8 Aile tamamen yok edilmiştir. Bu katliamdan toplam 487 kişi ağır yaralı olarak kurtulmuştur. 1275 kişi ise rehin alınmış, 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin yakıldığı, birçoğunun kafa derilerinin yüzüldüğü, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeşitli uzuvlarının kesildiği görülmüştür. Aynı vahşetten hamile kadınlar ve çocuklar bile nasibini almıştır. Ermeniler tarafından Hocalı’da gerçekleştirilen bu vahşet, uluslararası camianın suç olarak kabul ettiği soykırım ve insanlığa karşı suçlar kapsamındaki tanımlamalarla birebir örtüşmektedir. Hocalı soykırımına katılmış Ermenilerin yaptıkları uluslararası hukuki antlaşmaların - Cenevre Sözleşmesi, İnsan Hakları Beyannamesi, Vatandaş ve Siyasi Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşme, Ateşkes Zamanında ve Askeri Çatışmalar Zamanı Kadın ve Çocukların Korunması Beyannamesi ve BM’nin 'Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi' 2. Maddesinde yer alan “milli, etnik, ırkı veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme” biçiminde tanımlanan Jenosit/Soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir. Ermenilerin Hocalı’da yaptıkları toplu katliam BM Soykırım Anlaşmasında Soykırımı düzenleyen 2. maddenin a) bendinde yer alan “bir grubun üyelerinin katledilmesi” ve b) bendinde yer alan “grup üyelerinin bedeni ve akli açıdan ciddi biçimde zarar verilmesi” koşulları ile birebir uyuşmaktadır.2023istanbul.com

26 Şubat günü Türk dünyası ve Azerbaycan için en acılı günlerden biri olmanın yanısıra aynı zamanda insanlık tarihi için de kelimenin tam anlamıyla siyah bir sayfadır. Bundan 12 yıl önce, yani 26 Şubat 1992'de
Azerbaycan'ın Hocalı kentinde sivil halka karsı Ermeniler tam anlamıyla bir katliam yapmışlardır.
Bugün sözde soykırım iddialarıyla Türkiye'yi suçlayan Ermenistan'ın Devlet Başkanı Robert Koçaryan'ın direktifleri doğrultusunda Ermeniler Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinde 7 bin kişilik nüfusa sahip ve coğrafi konumu itibariyle bölge için stratejik önemi olan Hocalı kentini ele geçirmek için 25 Şubat gecesi katliam gayesiyle harekete geçmiştir.
Hocalı'nın işgali sonucu sivil, eli silahsız, Azerbaycan Türkleri çocuk, kadın, ihtiyar ve genç ayrımı yapılmadan Ermeniler tarafından katledilmiştir. Resmi verilere göre, o gece 613 kişi hunharca katledilmiş; bunlardan 83 çocuk, 106 bayan acımasız yöntemlerle işkence yapılarak öldürülmüştür. Ayrıca, 487 kişi ağır yaralanmış ve 1275 kişi ise rehin alınmış, geri kalan nüfus da bin bir zorlukla caninin kurtarmıştır. 26 çocuk tamamen ve 130 çocuk ise kısmen oksuz kalmıştır. Ermeniler şehitleri özel acımasızlıkla, gözlerini oyularak, kafataslarının derisini soyarak ve vücutlarının farklı organlarını keserek öldürmüştür. Küçücük çocukların gözleri oyulmuş, hamile kadınların karınları yırtılmış ve insanlarımız diri diri toprağa gömülmüştür. Hatta şehitlerin bir çoğunun cesetleri yakılmıştır. SİNAN OGAN/TÜRKSAM


Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar ve Hocalı Soykırımı


Azerbaycan - 23 Şubat 2009 - Sinan OĞAN


Tarih Türklere karşı yapılan soykırımlarla doludur. Biz Türkler ağıt yakmayı bilmediğimiz (veya bunu yapmadığımız için) hiçbir zaman bize karşı yapılan soykırımları, zulümleri tarih yaddaşımıza kazımamış, çabuk unutmuşuz. Oysa Türklerin Batıda Viyana’dan Doğuda ise Kafkaslardan çekilmeye başladıkları dönemden sonrası hep soykırıma uğradıkları hadiselerle doludur. Viyana’da, Bosna’da, Mora’da, Tri Poliçe’de Balkanların diğer bölgelerinde; yakın tarihimizde Bosna’da soykırıma uğrayan hep biz Türkler ve Müslümanlar olmuşuzdur. Diğer taraftan Kafkaslara baktığımızda, son iki yüzyılın tarih sayfasının hep Türklere karşı yapılan soykırımlarla dolu olduğu görülmektedir. İrevan Hanlığında, Bakü’de, Gence’de ve daha nice Türk bölgesinde katledilen hep Türkler olmuştur. Ancak bugün Batı kamuoyuna baktığımız zaman bu suçlamalara maruz kalan ne tezattır ki, hep Türklerdir.

Azerbaycan’ın Uğradığı Tehcir ve Soykırımlar

1988 yılından başlayan Azerbaycan – Ermenistan savaşında Azerbaycan topraklarının yüzde 20’den fazlası işgal edilmiş ve 1 milyondan fazla insan göçmen durumunda yaşamak mecburiyetinde bırakılmıştır. 8 milyon nüfusu olan Azerbaycan’da bir milyondan fazla insan diğer bir ifade ile ülkede yaşayan her 8 kişiden birisi göçmen durumundadır. Göçmen nüfusun toplam nüfusa bölümünde ortaya çıkan rakam açısından Azerbaycan dünyanın en çok göçmen barındıran ülkesidir. Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si Ermenistan tarafından işgal edilmiştir ve nüfusunun yüzde 13’ü kendi tarihsel yurtları içerisinde göçmen durumundadır.

Ermenilerin “Büyük Ermenistan’ı” kurmak için Azerbaycan Türklerini ilk planlı tehcir ve soykırımı 1905-1907 yılları arasında gerçekleşmişir. Azerbaycan Türkleri daha sonra 1918-20 yıllarında ikinci defa güç tatbik edilerek kendi topraklarından sürülmüştür. SSCB döneminde Ermenistan’da yaşayan Azerbaycan Türkleri 1948-53 yıllarında “büyük göçe” tabi tutarak yaklaşık 150 bin Azeri tarihi yurtları olan Ermenistan’dan kovulmuş ve Azerbaycan Türkleri üçüncü kez tehcire maruz bırakılmıştır. Son tehcir ve soykırım ise modern dünyanın gözleri önünde 1988 yılında başlayan çatışmalarla gerçekleşmiştir.

1988 yılında silahlı çatışmaya dönüşen Dağlık Karabağ sorunu kısa süre sonra Dağlık Karabağ’ın sınırları dışına taşmış ve cephede kazanılan askeri başarılar Ermenilerin Azerbaycan’ın içlerine kadar sokulmalarına olanak sağlamıştır. Netice itibariyle Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir. Bu işgal sırasında 20 binden fazla Azerbaycan vatandaşı öldürülmüş (bu konuda bazı yazarlar her iki taraftan 1988-1994 yılları arasında toplam 35 bin kişinin öldüğünü ifade etmektedirler), 20 binden fazlası yaralanmış, 50 bini sakat olmuş ve 5.101 Azerbaycan Türkü ise kayıp olmuş ve/veya esir edilmiştir. Esir olan Azerbaycan Türklerinin 66’sı çocuklardan ibarettir. Azerbaycan’da aile fertlerinden bir ve/veya birkaçı savaşta öldüğü için 7.737 aile “şehit ailesi” statüsü almıştır. Genelde Azerbaycan nüfusunun 1/3’ü Dağlık Karabağ savaşından doğrudan veya dolaylı olarak zarar görmüştür. Dağlık Karabağ sorunu ile ilgili olarak da sosyal, ekonomik ve siyasal sorunlardan bütün ülke vatandaşları etkilenmektedir.

Savaşın Maliyeti:

Ermeni işgali, Azerbaycan’ın önemli miktarda ekonomik kaybına da sebep olmuştur. 60 Milyar Dolar olarak hesaplanan bu ekonomik kayıp ile Azerbaycan’ın bu bölgesinde 7.000’e yakın sanayi, tarım ve diğer müesseseler kapatılmıştır. Bu müesseseler ile ülke ekonomisinde toplam tahıl hasılatının % 24’ü, alkollü içki imalatının % 41’i, patates üretiminin % 46’sı, et üretiminin % 18’i ve süt üretiminin ise % 34’ü karşılanmaktaydı. Yanı sıra; bu bölgede bulunan 616 okul, 242 çocuk yuvası, 683 kütüphane, 464’den fazla tarihi eser ve müze, 695 hastane, poliklinik ve sağlık ocağı, Azerbaycanlıların meskunlaştığı 724 şehir, köy ve kasaba işgal edilmiştir. Azerbaycan’ın bu bölgelerinin işgali ile beraber ülkenin ekolojik sistemine önemli miktarda zarar verilmiş, bölgedeki ormanlar tahrip edilmiştir.

Azerbaycan’da İşgal Edilen Topraklar:

1988 yılında silahlı çatışmaya dönen Azeri-Ermeni sorunu, kısa bir sürede Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir bölgesel savaşa dönüşmüş ve Ermenistan silahlı kuvvetleri bu çatışmalar neticesinde 1988 yılından ateşkesin yapıldığı 12 Mayıs 1994 tarihine kadar Dağlık Karabağ’ın tamamı da olmak üzere toplam 890 rayon, köy, kasaba ve yerleşim biriminden ibaret Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal etmiştir. Dağlık Karbağ’da Azerbaycanlılar 2 şehir, 1 kasaba ve 53 köyde meskunlaşmışlardı.

Ermenistan silahlı kuvvetleri;

1991 Esgeran – Hadrut’u

18 Şubat 1992’de Hocavend’i,

25 Şubat 1992’de Hocalı’yı,

26 Şubat 1992’de Şuşa’yı,

18 Mayıs 1992’de Laçin’i,

4 Nisan 1993’de Kelbecer’i,

23 Temmuz 1993’te Ağdam’ı,

24 Ağustos 1993’te Fuzuli’yi,

27 Ekim 1993’te Zengilan’ı,

26 Ağustos 1993’te Cebrayil’i,

31 Ağustos 1993’te Gubadlı’yı işgal etmişlerdir.

İşgal edilen bölgelerden 4.388 km2’lik toprak sahasına sahip Yukarı Karabağ’dan 192.300 kişi, Laçin’den (1.835 km2) 59.500 kişi, Şuşa’dan (970 km2) 29.500 kişi, Kelbecer’den (1.936 km2) 50.500 kişi, Ağdam’dan (1.093 km2) 158.000 kişi, Fuzuli’den (1.386 km2) 100.000, Cebrayil’den (1.059 km2) 51.600 kişi, Gubatlı’dan (802 km2) 30.300 kişi ve Zengilan’dan (707 km2) 33.900 kişi olmak üzere bu yerleşim birimlerinde yaşayan toplam 676.100 kişi yıllarca yaşadıkları ata yurtlarından kovularak Azerbaycan’ın içlerinde çadırlarda yaşamaya mahkum edilmişlerdir.

İşgal edilmiş Dağlık Karabağ ve onun etrafındaki bütün şehirlerdeki tarihi eserler yok edilmiş, doğa ve çevreye kalıcı zararlar verilmiştir. Dağlık Karabağ savaşı sırasında çevreye ve sivil yaşama önemli ölçüde zarar verilmiştir. Ancak bu savaşta Hocalı köyünde yaşananlar savaş ortamına dahi sığmayacak niteliktedir ve tam anlamıyla bir soykırımdır.

Soykırımın Yapıldığı Yer: Hocalı

Yukarı Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden birisinde olan Hocalı köyü stratejik olarak Ermenistan Silahlı Kuvvetleri için askeri bir hedef niteliğinde idi. Hocalı stratejik olarak Karabağ dağ silsilesinde Ağdam-Şuşa, Eskeran-Hankendi yollarının üzerinde yerleşmektedir. Hocalı’nın coğrafi-stratejik konumu Ermeni silahlı birliklerinin buraya saldırmasına müsaitti. Hocalı Hankendi’nin 10 km güneydoğusunda bulunmaktadır. Karabağ’daki tek havaalanı Hocalı’dadır.

Hocalı 1991 yılının Ekim ayından itibaren ablukadaydı. Ekim’in 30’unda kara yoluyla ulaşım kapanmış ve tek ulaşım vasıtası helikopter kalmıştı. Hocalı’ya son helikopter 1992 yılı Ocak ayının 28’inde gitmişti. Şuşa şehrinin semalarında sivil helikopterin vurulmasından ve bunun sonucunda 40 kişinin ölümünden sonra bu ulaşım da kesilmişti. Ocak ayının 2’sinden itibaren şehre elektrik verilmemişti. Şubatın ikinci yarısından itibaren Hocalı, Ermeni silahlı birliklerinin ablukasına alınmış ve her gün toplarla, ağır makineli silahlarla bombalanmıştır.

936 km2’lik alana sahip ve 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası 26 Şubat 1992 tarihinde yüzyılın en acımasız soykırımına maruz kalmış ve kasaba tamamıyla yok edilmiştir. Hocalı bu katliamın yaşandığı sırada Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin koruması altında değildi ve tamamen savunmasız bir durumdaydı. Hocalı da dağınık halde elinde hafif silahlar bulunan 150 kişi bulunmaktaydı. Azerbaycan silahlı kuvvetleri Hocalı halkına yardım edemedi, hatta uzun süre cesetlerin alınması bile mümkün olmadı..

Ermenistan Silahlı Kuvvetleri köyü üç yönden kuşatmış, helikopter ve ağır silahların yardımı ile önce köyü bombalamış ve ardından da köye girerek katliam yapmıştır. Ermeniler bu köyü işgal ederek bütün bölge halkına bir mesaj vermek istemekteydiler. Nitekim Azerbaycan Türkleri için ağır bir mesaj vermiş oldular. Hocalı işgal edilerek ve neredeyse tamamen yok edilerek bölgedeki çözülme hızlandırılmış oldu. Ermeniler bu hamleyle aynı zamanda önemli bir stratejik mekanı da işgal ederek askeri açıdan önemli bir başarı elde etmiştir. Ancak insanlık adına tarihin en acımasız soykırımı gerçekleştirilmiştir. Diğer taraftan Ermeniler için bu soykırım kendilerinin iddia ettiği 1915 yılında yaşananların bir intikamı niteliği de taşımaktaydı.

Hocalı’da Neler Yaşandı:

Ermenistan Silahlı Kuvvetleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gecesinde bölgedeki 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı köyünde sivil, kadın, çocuk, yaşlı ayırımı yapmadan resmi rakamlara göre 613 kişiyi katletmişlerdir. Katledilenlerin 83’ü çocuk, 106’sı kadın ve 7’ten fazlası ise yaşlıydı. Normalde en şiddetli savaşlarda dahi savaş dışında tutulan, dokunulmayan bu kesime Ermeniler yaşlı, kadın ve çocuk demeden acımasız işkenceler yaparak katletmiştir. Bu katliamdan toplam 487 kişi ağır yaralı olarak kurtulmuştur. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeşitli uzuvlarının kesildiği görülmüştür. Aynı vahşetten hamile kadınlar ve çocuklar bile nasibini almıştır.

Batı Basınında Hocalı Soykırımı:

- Krua l'Eveneman Dergisi (Paris), 25 Şubat 1992 tarihi: Ermeniler Hocalı’ya saldırmıştır. Bütün dünya vahşice öldürülmüş cesetlere şahit oldu. Azeriler binlerin öldüğünden bahsediyor.

- Sunday Times Gazetesi ( Londra) 1 Mart 1992 tarihi: Ermeni askerleri binlerce aileyi yok etmiştir.

- Financial Times Gazetesi (Londra) 9 Mart 1992 tarihi: Ermeniler Ağdam’a doğru giden orduyu kurşun yağmuruna tutmuştur. Azeriler 1200 kadar ceset saymış. Lübnanlı kameraman, ülkesinin zengin Ermeni Taşnak lobisinin Karabağ’a silah ve asker gönderdiğini onaylamıştır.

- Times Gazetesi (Londra) 4 Mart 1992 tarihi: Birçok insan çirkin hale getirilmiş, masum kızın sadece kafası kalmış.

- İzvestiya Gazetesi( Moskova) 4 Mart 1992 tarihi: Kamera kulakları kesilmiş çocukları gösterdi. Bir kadının yüzünün yarısı kesilmişti. Erkeklerin kafa derisi soyulmuştu.

- Le Monde gazetesi (Paris) 14 Mart 1992 tarihi: Ağdam’da bulunan basın mensupları, Hocalı’da öldürülmüş kadın ve çocuklar arasında kafa derisi soyulmuş, tırnakları çıkarılmış üç kişi görmüşler. Bu, Azerilerin propagandası değil bir gerçektir.

- İzvestiya Gazetesi (Moskova) 13 Mart 1992 tarihi: Binbaşı Leonid Kravets: “Ben kendim tepede yüze yakın ceset gördüm. Bir erkek çocuğunun kafası yoktu. Her tarafta işkenceyle öldürülmüş bayan, çocuk ve yaşlılar vardı.”

- Valer Actuel Dergisi (Paris) 14 Mart 1992 tarihi: Bu ‘özerk bölgede’ Ermeni silahlı birlikleri yakın doğuda üretilmiş yeni teknolojiye, ayrıca helikoptere sahiptiler. ASALA’nın Suriye ve Lübnan’da askeri kamp ve silah depoları vardır. Ermeniler yüzden fazla Müslüman köyüne saldırı düzenlemiş ve Karabağ’daki Azerbaycanlıları öldürmüşler.

- R. Patrik, İngiliz Muhabir (olay yerinde bulunmuş): “Hocalı’daki vahşiliklere dünya kamuoyunda hiçbir şekilde hak kazandırılamaz !!!”

- Golos Ukraini: V Stacko: Savaşın yüzü olmuyor. Yalnız çokça maske, kanlı gözyaşları, ölüm, bedbahtlık, yıkımlar. Hocalı'da bebekleri ne için katlettiler, ya anneleri? Allah insanı cezalandırmak isteyince onun aklını alıyor.'

- Nie Gazetesi: (Bulgaristan) Violetta Parvanova: 'Hocalı insanlığın faciasıdır.'

- 3 Mart 1992’de BBC Morning News saat 07.37 yayınında durumu şöyle aksettirmiş; “Canlı yayın muhabirimiz 100 den fazla Azeri erkek, kadın ve bebek dahil olmak üzere çocuk cesetleri gördüğünü ve bunların başlarına yakın mesafeden ateş edilerek öldürüldüğünü rapor ediyor.”

- 16 Mart 1992 tarihli Newsweek’te Pascal Privat ve Steve Le Vine tarafından hazırlanan haberde katliam şu şekilde yansıtılmış: “Geçtiğimiz hafta Azerbaycan yine bir morgun mahzeni gibiydi; bir caminin arkasına geçici olarak kurulmuş morga sürüklenerek getirilmiş düzinelerce ceset ve yas tutan mülteciler... Bunlar 25 ve 26 Şubat tarihinde Ermeni kuvvetleri tarafından istila edilen Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı köyünün Azeri sakinleriydi. Cesetlerin çoğu kaçmaya çalışırken yakın mesafeden vurulmuştu, bazılarının yüzleri paramparça idi, bazılarının kafa derileri yüzülmüştü…”

- Human Rights Watch: Hocalı katliamını Karabağ'ın işgalinden bu yana cereyan eden en kapsamlı sivil kırımı olarak nitelendirilmiştir.

- Amerikalı gazeteci Thomas Goltz: “Fotoğrafçı arkadaşım öyle etkilenmişti ki fotoğraf çekebilmesi için kendisini objelerin üzerine doğru itmem gerekiyordu. Cesetler, mezarlar, evet hepsi mide gerektiriyordu. Ama olanları anlatmak, dünyaya duyurmak gerekliydi. Hayatta kalanları bularak hemen orada neler dediklerini kaydettik. Bazı cesetleri tanımaya çalıştım ama yüzlerinden vurulanlar, tanınmayacak halde olanlar vardı. Bazılarının kafa derileri yüzülmüştü.'

- Hocalı katliamına tanık olan ve daha sonra Beyrut’a yerleşen Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan, ‘For the Sake of Cross’ (Haçın Hatırı İçin) isimli kitabında (Sayfa: 62-63) vahşeti şöyle anlatıyor: ”...Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı’nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hálá yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm. Onlar Haç’ın hatırı için savaşa devam ettiler.”

Uluslararası Tepkiler

Bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşen bu katliama BM, AB gibi uluslararası kuruluşlar gereken özeni göstermemişlerdir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi genel olarak 1993 yılı Nisan-Kasım aylarında 822, 853, 874, 884 sayılı kararları kabul etmiştir. Bu kararlarla Azerbaycan topraklarının Ermeniler tarafından işgal edildiği belirtilmiştir. İşgalin sona erdirilmesi için bugüne kadar bir çaba gösterilememiştir. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin 25 Ocak 2005 tarihli ve 1416 sayılı kararında Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını halen işgali altında tuttuğu da belirtilmiştir. Gelişmelere seyirci kalan BM ve Batılı devletler, Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki göstermemişlerdir. Ermenilerin Mayıs 1992’de Nahçıvan’a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askerî müdahalede bulunabileceğini açıklamıştır.

7 Mayıs 2003’de, İngiltere’de yaşayan Azerileri temsil eden ‘Vatan’ örgütünün gönderdiği mektuba, Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşbirliği Komitesi’nden gelen cevabi mektupla, İngiliz Hükümeti’nin Hocalı katliamını çok taraflı olarak incelediği ve Ermeni askerlerin yaptıkları katliamı ‘insanlığa karşı işlenmiş bir suç’ olarak kabul ettiği belirtildi.

Ayrıca, ABD Kongresi'nin Uluslararası İlişkiler Komisyonu Üyesi Don Barton, Kongreyi ‘Hocalı soykırımı’nı tanımaya çağırmış ve Temsilciler Kurulu'nun toplantısında yaptığı konuşmada, 'Dünyadaki tüm toplumlar bunu bilmeli ve hatırlamalıdır. ABD Kongresi, Hocalı soykırımını tanımakla uluslararası toplumun uzun yıllardan beri bu konuyla ilgili sessizliğini bozacaktır.”demiştir.

1994 yılında iki taraf arasında ateşkes ilan edilmiştir.

Hocalı Katliamını Soykırım Olarak Kabul Ettirmek:

Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ Bölgesindeki Hocalı köyünde 26 Şubat 1992 yılında yaşanan katliam uluslararası camianın suç olarak kabul ettiği soykırım ve insanlığa karşı suçlar kapsamındaki tanımlamalarla birebir örtüşmektedir.

Hocalı soykırımına katılmış Ermenilerin ve onların yardımcıları yaptıkları insan haklarına ve uluslar arası hukuki antlaşmalara - Cenevre Sözleşmesi, İnsan Hakları Beyannamesi, Vatandaş ve Siyasi Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşme, Ateşkes Zamanında ve Askeri Çatışmalar Zamanı Kadın ve Çocukların Korunması Beyannamesi’ne - karşı olarak işlenmiş bir soykırımdır.

Ayrıca Hocalı soykırımı 9 Aralık 1948’de BM tarafından kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler’in 'Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi' 2. Maddesinde yer alan “milli, etnik, ırkı veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme” biçiminde tanımlanan Jenosit/Soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir. Ermenilerin Hocalı’da yaptıkları katliam BM Soykırım Anlaşmasında, Soykırım gerçekleşmiş sayılacağı koşullarını sayan 2. maddesinde yer alan beş bendin ilk ikisi ile uyum göstermektedir. İlgili maddede soykırımın gerçekleşmesi için bu bentlerde düzenlenen eylemlerden birinin yeterli olduğu belirtilmektedir. Ermenilerin Hocalı’da yaptıkları toplu katliam BM Soykırım Anlaşmasında Soykırımı düzenleyen 2. maddenin a) bendinde yer alan “bir grubun üyelerinin katledilmesi” ve b) bendinde yer alan “grup üyelerinin bedeni ve akli açıdan ciddi biçimde zarar verilmesi” koşulları ile birebir uyuşmaktadır.

Ayrıca Hocalı katliamı, uluslararası hukukta saygın bir yere sahip Nürenberg Mahkemesi Kuruluş Senedinde ve Mahkeme Kararında Tanınan (kabul edilen) Uluslararası Hukuk İlkeleri” metninin 6. ilkesinin iki) bendinin de c. fırkasında tanımlanmış insanlığa karşı işlenen suçlar (Crimes Against Humanity) kapsamında da ele alınmalıdır.

Hocalı’da savaş suçları açsından, diğer suç kategorileri ve uluslararası temel belgeler açısından da suç işlenmiştir

Hocalı Soykırımı Konusunda Neler Yapılmalıdır:

Hocalıda yaşananların bir soykırım olduğu gerçeğinden hareketle şu hususların yapılması gerektiği düşünülmektedir:

Azerbaycan Devleti Olarak Yapılması Gerekenler:

Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ Bölgesindeki Hocalı köyünde yaşanan vahşetin bir soykırım olduğunun uluslararası camiada kabulü için yasal prosedür başlatılmalı ve Azerbaycan Devleti resmen Lahey Adalet Divanına başvurarak 9 Aralık 1948’de BM tarafından kabul edilen Jenosit Sözleşmesi çerçevesinde dava açmalıdır. Başvuruda gerekli deliller çerçevesinde Ermenistan’ın bugünkü Devlet Başkanı Robert Koçaryan ve Savunma Bakanı ve gelecek devlet başkanlığı seçimlerinin güçlü adayı Serj Sarkisyan da dahil Hocalı Soykırımını gerçekleştiren bütün siyasi ve askeri komutanların ismi net biçimde belirtilmeli ve cezalandırılması istenmelidir. Hem Ermenistan (1993’de) hem de Azerbaycan (1996’da) BM Soykırım Anlaşmasını imzaladıkları için bu anlaşma kendilerini bağlamaktadır. Örneğin, Bosna Hersek bu mahkemeye başvurarak Yugoslavya eski Devlet Başkanı Slobadan Miloşeviç’in yargılanması için dava açmıştır. Ve uluslararası mahkeme Miloşeviç davasında 1995’de Srebrenitsa kentinde yedi bin Boşnak’ın katledilmesini soykırım olarak kabul etmiş ve sanığı bu suçtan da yargılamıştır.

Diğer taraftan Azerbaycan’ın elindeki petrol kozunu Hocalı konusunda ve genelde Ermeni sorunu konusunda etkin bir şekilde kullanması gerekmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Olarak Yapılması Gerekenler:

Azerbaycan Parlamentosu 1994’te Hocalı’da yaşanan katliamı soykırım olarak kabul etmiştir. Yapılması gereken her türlü bilgi ve belgesi olan bu vahşeti TBMM’nin de soykırım olarak kabul etmesidir. Bununla beraber Azerbaycan ile koordine halinde bu konu uluslararası gündeme taşınmalı, Ermeni sorunu konusunda güçlü bir argüman olarak görülmelidir.

Ankara’nın Keçiören Belediyesi resmi olarak 9 Mart 2005’de Hocalı’da yaşanan trajik olayları “soykırım” olarak tanımış ve bir de soykırım anıtı yapmıştır. Diğer yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler de benzer yola gitmelidir.

Türk ve Azerbaycan Sivil Toplum Örgütleri ve Birey Olarak Yapılması Gerekenler:

Türkiye, Azerbaycan ve dünyanın birçok bölgesindeki Türklerin bireysel ve toplu olarak Lahey Adalet Divanı’nda dava açmaları sağlanmalıdır. Özellikle yakınlarını kaybeden ve zarar gören Hocalılı kardeşlerimizin bunu yapmalarına önayak olunmalıdır.

İmkanı iyi olan STK’lar ve işadamlarının bu konuya kaynak ayırarak Avrupa ülkelerinin birisinde bir enstitü açılmasına yardım etmeli ve kurulan enstitü vasıtasıyla bu işler bilimsel bir zeminde incelenmeli ve bu çalışmalara yön verilmelidir.

Hocalı Soykırımı gerçeğinin ve bütünlükte Karabağ veya sözde soykırım (Hocali soykırımı anlaşılıyor, sozde olanın ermeni olduğu vurgulanmalı) iddialarının önünde etkili bir set oluşturmak için ilgili konuları ele alan bilimsel çalışmalar teşvik edilmelidir. Bu çalışmaların yabancı dillere tercüme edilerek yayımlanması için çaba gösterilmelidir.

26 Şubat günü arifesinde bütün dünyada Hocalı Soykırımı ve Karabağ gerçeğini anlatan sergilerin düzenlenmesi için çaba gösterilmelidir.

Azerbaycan Milli Meclisi (Parlamento) her yıl Şubatın 26’sını 'Hocalı Soykırımı Günü' ilan etmiştir. Her yıl Şubatın 26’sında saat 17.00’de Azerbaycan halkı Hocalı soykırımının kurbanlarının hatırasını anma töreni yapmaktadır. Bu törenleri koordineli bir şekilde bütün dünyada yapılması önemlidir.

Hocalı soykırımını biz kendimize anlatmanın yanı sıra (özelikle biz Ermeniyiz diyenlere) yurt dışında basılan kitaplar ve açılan sergilerle küresel gündeme çıkmasına yardımcı olmalıyız. Bütün bunlarla beraber bu konuları sürekli gündemde tutmalı, bu konudaki bilgi, belge ve yazıları paylaşmalı ve dağıtımına yardımcı olmalıyız.

Hocalı Şahitlerinin İfadelerinden Soykırım:

Cemil Cümşüdoglu Memmedov: Nehçivanik köyüne gidip Ermenilere torunuma acımalarını söyledim. Bana hakaret edip komutana verdiler. O da bizi hapsetmelerini emretti. Burada çok sayıda kadın­, kız, çocuk vardı. Sonra bizi Askeran'a getirdiler. Karım, kızım, eniştem oradaydı. Tırnaklarımızı çektiler. Zenciler havaya sıçrayıp, yüzüme tekme atıyorlardı. Çok işkenceden sonra beni Ermeniler ile değiştirdiler. Karım, kızım ve torunumdan hiç haber alamadım.

Seriye Talibova: Gözümün önünde 4 Mesket Türk’ünün, 3 komşumuzun başını Ermeni askerinin mezarı başında kestiler. Ermeniler, anne babalarının önünde çocuklarına işkence yapıp öldürdüler. Sonra cesetleri buldozerlerle dereye döktüler.

Cemal Allahverdioglu Orucov: 16 yaşındaki oğlumu kurşunladılar. 23 yaşındaki kızımı iki ikiz oğlumu ve 18 yaşındaki hamile kızımı elimizden aldılar.

Hatice Abdullayeva: Bir süre yalın ayak ormanda kaldıktan sonra babam, annem ve 16 yaşındaki kız kardeşim soğuğa dayanamadılar. Esir düştüm, taşnak esirlerle değiştirildim. Şimdi iki ayağımdan da mahrumum.

Mirza Allahverdiyev: Ermenilerin saldırısından sonra ormana kaçtık. Burada 3 gün aç-susuz kaldık. 28 Şubat akşamı bizi kuşattılar. Bizi Askeran'da ölüm hücresine aldılar. Her gün birkaç adamı götürüp öldürüyorlardı. Altın dişlerimi kerpetenle çıkardılar. Babamı, iki kardeşimi, kardeşimin oğlunu öldürdüler.

Nesibe Aliyeva: Ormandan çıkar çıkmaz Ermeniler ateş açtılar. 40 kişiydik. 26 kişiyi, oğlumu ve eşimi de öldürdüler.

Hatice Orucova: 8 yaşındaydım. Gözümün önünde babamı, annemi, 6 yaşındaki kız kardeşimi Ermeniler kurşunlayıp öldürdüler. Kurşun bana da geldi.

Muhammed Orucov: Ermeniler esirler arasında 10-13-15 yaşlarında kızları ayırarak götürdüler.

Cemil Memmedov: Şehre giren tanklar ve zırhlı taşıyıcılar evleri yıkıyor ve insanları eziyordu.

Talibov Samed: Yapılan işkenceler karşısında seslerini çıkaranları hemen öldürüyorlardı. Esirlikte gördüğüm dehşeti hiç unutamayacağım.

Doktor Raporlarından…

Soykırım sonrası cesetler üzerinden yapılan incelemelerden doktor raporlarına geçen bazı ölüm vakaları:

Orucov Telinan Enveroğlu: Kafa derisi yüzülmüş,

Abdülov Yelmar Enveroğlu: Kafa derisi yüzülmüş,

Aliekberov Tevekkül İskenderoğlu: Nahçivanik yolunda kurşun yarası ile ölmüş, cesedi üstünde 10 bıçak darbesi var.

Hasanova Fitat Ehedkızı: Tecavüz edilmiş, Gözleri çıkarılmış.

Hasanova Gülçohre Yakupkızı: Göğüs kafesinden ve karnından kurşun yarası almıştır. Sol eli bilekten kesilmiştir.

Hasanov Şohlet Usuboğlu: Göğüs kafesinden kurşun yarası, üst tarafının kesilmiş olduğu görülmüştür.

Selimov Bahadir Mikayiloglu: Nahcivanik yolunda yakılmış, cinsi uzvu kesilmiş, gözleri çıkarılmıştır.

Abışov Ali Abdüloğlu: Ezici aletle vurulmuş, kemiklerinin çoğu kırılmış.

Aslanov İkbal Kuluoğlu: Cinsi uzuvları kesilmiş, yakılmış.

Sahip: Cesedi üstünden tank geçmiş

Nuraliyeva Dilara Oruçgızı: Gözleri ve göğüsleri kesilerek götürülmüş.

Abbasov Taleh Umidvaroğlu: Öldürüldükten sonra kulağı kesilmiş.

Abişova Meruze Muhammedkızı: Gözleri çıkarılmış, göğüs uçları ve burnu kesilmiştir.

Kerimov Sarman Sultanoğlu: Katledildikten sonra gözleri çıkarılmış, şişe ile işkence edilmiştir.

Kerimova Firengül Muhammedkızı: Bedeni tam doğranmış, gözleri çıkarılmış, kulakları ve gögüsleri kesilmiştir.

Kerimov Frunz Salmanoğlu: Diri diri yakılmıştır.

Selimov Araz Bahaduroğlu: Yaralı halde yakalanmış, küçük çocuğunun gözleri önünde dövülerek öldürülmüştür.

Hüseyinov Allahverdi Kuluoğlu: 88, yakılarak öldürülmüştür.

İmam Agyar Salmanoğlu: Üç yaşındaki bu çocuk Ermenilerce yakılarak öldürülmüştür.

Bedelov Tevfik: Cesedi üzerinde vahşi uygulamalar yapan Ermeniler, kulaklarını kesmiş ve gözlerini çıkarmışlardır.

Ferzeliyev Canan Binnetoğlu: Yakılmıştır.

Mehmedova Tamara Selimkızı: Gözleri çıkarılıp, göğüsleri kesilerek öldürülmüştür.

Nuriyev Hafiz Yusufoğlu: Elleri telle bağlanarak kafası kesilmiştir.

Bilinmeyen Kişi: başı ve üst dudağı kesilmiştir.

Bilinmeyen Kişi: Kafa derisi yüzülmüştür.
Bütün bu gerçeklikler karşısına bütün Türk milletinin her bir ferdine düşen görev gönüllü ve programlı bir çalışma ile bu vahşeti soykırım olarak tanıtmaya çalışmak olmalıdır. Ancak bu şekilde soykırım kurbanlarına karşı olan borcumuz ödenmiş olacaktır. Diğer taraftan Türkiye’de hepimiz Ermeniyiz diyen kesimlerin bu gerçekleri öğrendikten sonra çocukları katleden, esirlere türlü işkenceyi yaparak öldüren Ermenilerden olmaya devam etmeyeceklerini umuyoruz. SİNAN OGAN/ TÜRKSAM

Uluslararası Hukuktaki Suç Kategorileri Açısından Hocalı Olayları


1992 yılının 25’ini 26’sına bağlayan şubat gecesi insanlığın kara sayfalarından biri olarak tarihe geçmiştir. Ermenistan silahlı birlikleri bu tarihte Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki yerel Ermeni silahlı grupları ve eski SSCB’nin, yeni BDT’nin 366. Motorize Alayının teçhizat ve askerlerinin katılımıyla, Hocalı’da tarihte benzeri trajik olayları aratmayacak şekilde bütün savaş norm ve kurallarını hiçe sayarak 613 sivil insanı günahsız yere katletmiştir. Lidisa, Oradur, Hatın, Holokost, Bosna, Ruanda soykırım ve katliamları gibi insanlık tarihine kara harflerle yazılmış Hocalı hadisesi, Azerbaycan halkının 20. yüzyılda karşılaştığı facialardan biri olmuştur.
Olayın üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen, konuya ilişkin olarak üzerine büyük sorumluluklar düşen Birleşmiş Milletler’in ve diğer uluslararası kuruluşların olaya gerekli önem ve değeri daha vermediği görülmektedir. Sorunun bütünü ve mahiyeti esas alındığında, bu durum genel olarak BM Güvenlik Konseyi’nin 822, 853, 874 ve 884 sayılı ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin 25 Ocak 2005 tarihli ve 1416 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını halen işgali altında tutmasına teşmil edile bilir. Bugün olaylara hukuksal değer verilmemesi sorunun çözümsüz bir şekilde ortada durmasına neden olmaktadır. Bu da bölgenin geleceğini, barışa olan güveni ciddi bir şekilde etkilemektedir.
Eğer yakın dönemde Karabağ sorunu çözümünü bulmazsa, Hocalı hadiselerine hukuki değer biçilmez ve katliamın faillerine gereken ceza verilmez ise, Kafkasya bölgesinin ve yakın çevresinin istikrarından ve gelişmesinden söz etmek bir az zor olacaktır.
20. Yüzyıldaki Trajedi ve İnsanlık Suçlarından Biri Olarak Hocalı Olayları
Paris’te bir adam öldürülürse cinayet; Doğu’da elli bin kişi boğazlanırsa bu bir sorun olur.
Victor Hugo
Uluslararası Suç Kategorileri Bağlamında Hocalı Katliamı
Öncelikle kavram ve anlayışların belirgin olması bakımından genel olarak suçun tanımlaması yapılırsa, “Suç, isnat yeteneğine sahip bir kişinin kusurlu iradesinin yarattığı icrai ve ihmali bir hareketin meydana getirdiği yasada yazılı tipe uygun, hukuka aykırı ve müeyyide (yaptırım) olarak bir cezanın uygulanmasını gerektiren bir eylemdir” şeklinde genel bir biçimde özetlene bilir.1
“Uluslararası suçlar” kavramı, yazılı hukukta ilk olarak 8 Ağustos 1945 tarihinde Londra’da imzalanan Anlaşman’nın eki olan Nürnberg Uluslararası Askeri Mahkemesi Şartı (International Military Tribunal at Nurenberg) ile düzenlenmiştir. Şart ve Uluslararası Askeri Mahkemenin sonuçlandırdığı yargılamaya ilişkin hükmü, 19 Kasım 1945 tarihinde BM Genel Kurulu’nca da oybirliği ile onaylanmıştır. Bu belgede, barışa karşı suçlar, savaş suçları ve insanlığa karşı suçların tanımı yapılmıştır.2
Bir uluslararası suçun uluslararası toplumun temel bir değerini ya da çıkarını zedeleyen bir eylemden kaynaklandığı, bir başka ifade ile uluslararası toplumun temel bir değerini koruyan uluslararası hukukun temel bir normunu (jus cogens) ihlal ettiği yaygın kabul edilen bir kanıdır. Bu eylemler insanlığın vicdanında şok yaratacak kadar aykırı eylemler olarak da tanımlanmaktadır. Uluslararası toplumun temel bir değerini ya da çıkarını ihlal, devletlerin uluslararası topluma karşı yükümlülüklerinin ihlali olarak da adlandırıla bilir.
Bu uluslararası topluma karşı olabileceği gibi, bir devlete veya devletlere karşı da olabilir. Uluslararası hukukta suç kavramının bu sosyolojik nitelikleri kendisini uluslararası suç olarak telakki edilen eylemlerde açıkça göstermektedir. Bu suçlar – soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçu, ya uluslararası toplumun barış ve güvenliğine ciddi zarar veren eylemleri ya da insan vicdanına şok edici etki yaratan eylemleri kapsamaktadır.3
Soykırım Suçu Açısından
Soykırım kavramının hukuksal açıdan genel kabul gören tanımı, 9 Aralık 1948 tarihinde 260 A (III) sayılı kararla kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler’in 'Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi' (UN Convention Preventation and Punishment The Crime Of Genocide) ile tanımlanmıştır.4 Sözleşme’nin 2. maddesine göre Soykırım suçu; Ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle; grup üyelerinin öldürülmesi, grup üyelerinin fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi, grubun fiziksel varlığının tümü veya bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu verecek yaşam koşulları içinde tutulması, grup içinde doğumları engelleyecek önlemler alınması, bir grup çocuklarının başka bir gruba zorla nakledilmesi eylemlerinden herhangi birine başvurulmasını kapsamına almaktadır. Bu tarif, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kuran Roma Sözleşmesi’yle de olduğu gibi kabul edilmiştir.5 Sözkonusu tanım, aradan geçen bunca seneye rağmen hala geçerliliğini korumakta ve uluslararası toplum tarafından benimsenmektedir.
Soykırım bir yok etme suçudur. Münferit karakterli sıradan insan öldürme suçundan farklı olarak toplumsal nitelikli bir suç tipidir. Soykırımda planlı, devlet politikası haline gelmiş eylemler söz konusudur. Soykırım suçu ister barış zamanında, ister savaş esnasında gerçekleştirilmiş olsun, bir devletler hukuku suçudur (SS mad. 1). Bu hüküm ile insanlığa karşı suçların devletlerarası suç olma mahiyeti tescil edilmiş olmaktadır. Başka bir deyişle, soykırım suçu, devletler hukuku suçu olarak ihdas edilmiştir.
Hocalı’da yaşananları sözleşme tanım ve hükümlerini esas alarak değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda, olayların sözleşmenin 2. maddesinin 5. bendinin ilk iki: -a) Gruba mensup olanların öldürülmesi ve b) Grubun mensuplarına ciddi şekilde bedensel ve zihinsel zarar verilmesi bentleri ile tamamen üst üste düşmektedir. Niyet unsurunun soykırım olayında ihtiva etmesi gereken temel belirtiler Hocalı’daki olayda görülmektedir. Öncelikle, öldürme niyetinin bir gruba mensup bir veya birkaç şahsa değil, bir grubun tamamen imhasına yönelik olduğu açıktır. Yani belirlenen hedef, insanların belirli bir gruba ait oldukları ve bir mensubiyet taşıdıkları için yok edilmeleridir. İkincisi, yaşananların ve olayların girişimin bu grubun kısmen ya da tamamen imhası amacına yönelik olmasıdır. Diğer taraftan eylemlerin uygulanışına bakıldığında, eylemlerin bilinçli ve planlı olma özelliği de net bir şekilde görülmektedir. Dolayısıyla ortadaki belirti ve göstergeler, olayların soykırım olduğuna işaret etmektedir.
Hocalı olaylarında önceden öngörülen ve sistematik olarak icra edilen planlı bir hareketin olduğu açıkça görülmektedir. Konu ile bazı hususlarda paralellik arz eden Karadziç Davası’nda bir plan ya da projenin varlığından söz eden Yugoslavya Mahkemesi 6 veya sanıkları sistematik ve defalarca tekrar edilen planlı eylemlerden sorumlu tutan Ruanda Mahkemesi kararlarında 7 görüldüğü gibi, Hocalı hadiselerinde de bilinçli ve olayların farkında olunarak hareket edildiği bütün delil, netice ve itiraflardan ortaya çıkmaktadır. Diğer üç bentteki tanımlamalar ile uyuşan durumlar da söz konusu olmuştur. Ancak, bunların sistematik nitelik taşıması konusu tartışmalı olduğu için bu noktada kesin hukuki bir kanaate varmak bir az zordur.
İnsanlığa Karşı Suçlar Açısından
Hocalı hadiseleri, hem de insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçları kapsamında da değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar (Crimes Against Humanity) Nürnberg mahkemesi statüsünde, “Mahkemenin görevine giren suçların icrası için veya bu suçlara murtabıt olarak savaştan önce veya savaş sırasında sivil halka karşı işlenmiş adam öldürmeler, kökkazımalar, köleleştirmeler, sürgünler ve bütün diğer gayri insani hareketler veya siyasi, ırki, dini sebeplerle yapılan zulümler, ika edildikleri memleketin iç hukukuna aykırı olsun olmasın, insanlık aleyhine suçlar” şeklinde tanımlanmıştır.8
İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar, suçun işlendiği ülke hukukunun ihlal edilmesi veya edilmemesine bakılmaksızın; savaştan önce ya da savaş sırasında öldürme, yok etme, köleleştirme, tehcir ve diğer sivil halka yönelen insanlık dışı fiiller veya mahkemenin yargılama yetkisine dahil herhangi bir suçun işlenmesinde veya bu suçla bağlantılı olarak siyasi, ırksal ya da dinsel temele dayalı zulüm olarak özetlene bilir. 9 BM Darfur Olaylarını Tahkik Komisyonu’nun 25 Ocak 2005 tarihli raporunun tanımlamasına dayanarak kısaca ifade edilirse, “kişi veya kişilerin onurunu alçaltmaya (cinayet, yok etme, zorla yer değiştirme, işkence, cinsel suçlar v.s.) yönelik suçlar” insanlık suçudur. İnsanlık suçunun savaş suçundan farkı, tek bir olay olmayıp bu suçların zaman ve mekan itibariyle sistematik olarak işlenmeleridir.10 İnsanlık aleyhine suçları meydana getiren fiiller, gerçekleştirildiği ülkenin iç hukukuna aykırı olup olmadıklarına bağlı olmaksızın cezalandırılırlar.
Hocalı olaylarının, Nürnberg Mahkemesi Kuruluş Senedinde ve Mahkeme Kararında Tanınan Uluslararası Hukuk İlkeleri Metni’nin 6. ilkesinin II. bendinin c. fıkrasında tanımlanmış insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında da ele alınması gerekir.11 Katliam sırasında başvurulan yöntemler ve muameleler bakımından Hocalı olayları insanlığa karşı suç kriterlerinin tamamına yakınını içermektedir.
Savaş Suçları Açısından
Savaş suçları ise, kasten öldürme, işkence, insanlık dışı muamele, biyolojik deneyler, kasten ızdıraba yol açma, mülkiyetin gaspı ya da yok edilmesi, yabancı kuvvetlerde hizmete zorlama, savaş esirlerinin adil yargılama hakkını ihlal, yasal olmayan tehcir ya da nakil, esir alma, sivil kimselere ve hedeflere saldırma, barış gücü mensuplarına ya da insancıl yardım personeline saldırma, aşırı ölüm, sakatlık ya da zarara yol açma, savunmasız yerlere saldırma, saldırı dışı öldürme ve yaralama, bayrak ve flamaların haksız kullanımı, yabancı kuvvet flama, sembol ve üniformasının haksız kullanımı, Cenevre Sözleşmesi’nde öngörülen ayırt edici sembollerin yersiz kullanımı, kendi nüfusunu işgal altındaki topraklara ya da işgal altındaki topraklarda bulunan nüfusu başka yere nakletmek, özel koruma altındaki nesnelere saldırma, sakat bırakma, tıbbi ya da bilimsel deneye tabi tutma, haince öldürme ve yaralama vs gibi suçları kapsamı içine almaktadır.12Hocalı’da bu suçların ihtiva ettiği bir çok eylem doğrudan ve dolaylı şekilde hayata geçirilmiştir.
Savaş suçları ile insanlık aleyhine suçlar bazı hallerde iç içe, bir arada bulunabilirler. Esasen bu iki tip suçun statüdeki tanımlamaları arasında bazı benzerlikler vardır. Ancak, savaş suçlarının mahiyetleri icabı savaş sırasında işlenebilmesine karşılık, insanlık aleyhine suçun barış zamanında da işlenmesi mümkündür. Savaş suçunun mağdurları hem siviller, hem de askerler olabileceği halde, insanlık aleyhine suçların kurbanları sivillerdir. En sonunda, savaş suçlarının mal aleyhine işlenen bazı suçlardan meydana gelebilmesi mümkün olduğu halde, insanlık aleyhine suçun mal aleyhine işlenebileceği tasavvur edilemez.13
Bu tanım çerçevesinde savaşlarda yasak kabul edilen kategori uygulamalarının tamamına yakınına Hocalı saldırısında açık ve ağır bir biçimde başvurulduğu görülmektedir. İster Hocalı tanıklarının, isterse de 1988-2003 yılları arasında rehin ve esirliğinden kurtarılmış 1335 kişinin ifadeleri bunun bariz kanıtlarından biridir.
Diğer Suç Kategorileri ve Uluslararası Temel Belgeler Açısından
Uluslararası hukukun bir diğer kategorisi olan Saldırı Suçu veya Barışa Karşı Suçların temel özelliklerinin, bir saldırı savaşı veya uluslararası sözleşmelere, antlaşmalara veya güvencelere aykırı savaşı planlama, hazırlama, başlatma ve sürdürme, ya da yukarıdakilerin herhangi birisinin gerçekleşmesi için ortak plana veya komploya katılma14 olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu özelliklerin bir çoğunun Hocalı’daki yaşananlara ait edilebileceği görülmektedir. Özellikle, BM Genel Sekreteri’nin 1952 tarihli raporundan hareketle15 soykırım suçunun, eylemin bilerekten mi, yani bilinçli olarak mı yapıldığını gösteren niyet (intent) unsuru ve bir eylemin niçin, hangi ihtiyaçtan ve ne şekilde yapıldığını içeren motif (motive) unsuru bakımından incelemeye tabi tutulmalıdır.
12 Ağustos 1949 tarihli Savaş Zamanı Sivil Halkın Korunması Hakkında Cenevre Konvansiyonu’nun 3. maddesi şu hususu içermektedir: “Savaş operasyonlarına katılmayan şahıslarla, silahını bırakmış silahlı kuvvetler mensupları ile aynı zamanda hastalanma, yaralanma, tutuklanma veya herhangi bir nedenle saf dışı kalmış şahıslarla ırk, cins, köken, mal varlığı veya diğer benzer ölçütler dolayısıyla bir ayrımcılık yapılmadan, bütün durumlarda insani biçimde davranılmalıdır”. Bu tanım çerçevesinde getirilen üç yasak kategorisinin üçü de Hocalı saldırısında açık ve ağır bir biçimde ihlal edilmiştir.
Hocalı olayları, 1948 BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin insanların dil, din, ırk, milliyet mensubiyeti nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinden mahrum edilmemesi, can ve mal dokunulmazlığı, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye maruz kalmaması vs. hükümleri ihtiva eden 2, 3, 5, 9, 17 maddelerle de taban tabana zıttır. Ayrıca, 1949 Cenevre Konvansiyonu (ve ona 1977 yılında eklenen Uluslararası ve Uluslararası Olmayan Askeri Çatışmalarda Savunmayı Güçlendiren I. ve II. Protokol), Barışa ve İnsan Güvenliğine Karşı İşlenen Suçlar Kanunu, 1972 Bakteriyolojik (Biyolojik) ve Toksin Silahların Elde Edilmesinin, Üretiminin ve Kullanımının Yasaklanması ve İmhası, 1974 BM Silahlı Çatışmalarda ve Olağanüstü Durumlarda Kadın ve Çocukların Korunması Deklarasyonu, Vatandaşlık ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Çocuk Hakları Bildirgesi gibi temel uluslararası belgelerle de çelişmektedir.
Uluslararası Teamül ve Suçluların Cezalandırılması
Uluslararası hukukun bu şekilde belirlediği ve suç saydığı kuralların, doğrudan doğruya devletler tarafından ihlâli durumunda ortaya çıkan ve cezalandırılması gereken eylemler, ilk kez 2. Dünya Savaşı sonrasında, 8 Ağustos 1945 tarihli Londra Anlaşması ve Nürnberg Uluslararası Askeri Mahkemesi Şartı ile söz konusu mahkemenin yargı görev ve alanı ile tanımlanmıştır.16
Mevcut uluslararası hukuka göre, ülkesinde soykırım, savaş suçu ya da insanlığa karşı suç işlenen ya da vatandaşları bu suçların mağduru olan her devlet, failleri kovuşturup cezalandırmaya hukuken yetkili ve mecburdur. Bu yetki hala geçerlidir ve asıldır. Nitekim, cezadan muafiyet (dokunulmazlık) sorununu ele alan Birleşmiş Milletler, 26 Kasım 1968’de suçluların cezai sorumluluklarını yeniden tanımlayan ve bu suçlarda zamanaşımını kaldıran bir karar metnini -İnsanlığa Karşı İşlenen Savaş Suçlarında Zamanaşımının Uygulanamazlığı Üzerine Konvansiyonu- kabul etmiştir.17 “Geciken adaletin adalet olmadığı” genel kuralını destekleyerek, nihai adalet için üstü kapalı biçimde umut telkin ettiği bu konvansiyonun 1(b) maddesi soykırım suçunu, “işlendiği ülkenin iç hukuku bakımından bir ihlal oluşturmaması” halinde dahi suç olarak kabul etmektedir.18
Diğer taraftan, ulusal mahkemeler suçları soruşturma ve yargılama hususunda halen öncelikli yetkiye sahiptirler. Ancak, tamamlayıcılık ilkesine göre (principle of complementarity), ulusal mahkemelerin devreye girmeye niyetli olmadıkları ya da fiilen devreye girme imkanından mahrum olmaları gibi durumlarda, - 1993’te BM Güvenlik Konseyi kararı ile Yugoslavya için oluşturulmuş, ad hoc, yani özel mahkeme statülü Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi örneğinde olduğu gibi - uluslararası ceza mekanizmaları harekete geçirilebilecektir.
Hukuki açıdan her şeyden önce Hocalı faciasının uluslararası hukuk normlarına uygun bir şekilde soykırım olarak kabul edilmesi ve sorumlularının cezalandırılması için BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’ye dayanılarak resmi şekilde İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurulmalıdır. Azerbaycan 1996’da, Ermenistan da 1993’te sözleşmeye taraf olduklarından bu yolun takibi için herhangi bir hukuki engel söz konusu değildir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, Soykırım Sözleşmesinin hak ve yükümlülükleri yalnızca taraf ülkeleri bağlamakla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda diğer devletleri de kapsamakta ve erga omnes nitelik taşımaktadırlar.
Başvuruda, gerekli deliller sunularak Ermenistan’ın bugünkü Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan ve Savunma Bakanı Serj Sarkisyan dahil Hocalı katliamını düzenleyen bütün siyasi ve askeri yetkililerin cezalandırılması talep edilmelidir.19 Eski Yugoslavya coğrafyasındaki soykırım eylemlerinden sorumlu tutulan Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç, Pale’deki Bosna-Sırp Yönetimi Lideri Radovan Karadziç ve Bosna-Sırp Yönetimi Silahlı Kuvvetler Komutanı Radko Miladziç’in Eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi’nde savaş suçlusu olarak yargılanmaları bu durum için yerinde bir örnek ve emsaldir.20 Nitekim, BM’nin 3 Aralık 1973 tarihli Soykırım Suçu İşleyenlerin Aranması, Tutuklanması, Geri Verilmesi ve Cezalandırılması Konusunda Uluslararası İşbirliği İlkeleri de bunu talep etmekte ve mümkün kılmaktadır.
Ayrıca, bu tür mekanizmalarda suçlu konumunda fiziki kişiler olabileceği gibi, birçok yorumcunun da belirttiği üzere devletler de bulunabilirler. “Ermeni soykırımı” iddialarına şahit olduğumuz bugünlerde, uluslararası antlaşmaların geriye dönük (retroaktif) geçerliliğinin tartışılır olmasına karşın 1948 Soykırım Sözleşmesi’nin bu konuya teşmil edilmek istenmesi şeklinde gündeme gelebiliyorsa, bu antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra, üstelik yakın tarihte yaşanan ve birçok özelliği itibariyle de sözkonusu antlaşma kriterlerine uygunluk arz eden bir olay için bu hukuki mekanizma demek ki, tereddütsüz istinat noktası olabilir.
Suçlularının cezalandırılması için mahkeme kurmakta yaşanan gecikmeler (tribunal fatigue) ciddi sonuçlara yol açabilir. Örneğin, belirleyici deliller karartılabilir, ihlalciler kaçabilir, tanıklar korkutulabilir vs. Soruşturma gittikçe daha çok masrafı gerektirir ve bu yüksek harcamalar bunları kurmak yönündeki siyasi iradeyi azaltabilir. Bu bakımdan, gereken mekanizmanın biran önce oluşturulması işin sağlıklı yürütülmesi açısından çok önemlidir. Nürnberg Askeri Mahkemesi Savcısı Benjamin Ferencz’in, 'Adaletsiz barış, kanunsuz adalet ve belirli koşullar altında neyin adil ve hukuki olduğunu belirten bir mahkeme olmadıkça anlamlı olamaz' sözleri bu bakımdan anlamlıdır.21
Etnik temizlik gibi durumlarda, şiddet şiddeti davet eder ve bir katliam bir sonrakinin akrabasıdır. En azından bazı ihlalcilerin adalet önüne çıkarılacağı garantisi, bu gibi durumları engellemede ve sorunun çözümüne yaklaşmakta yardımcı olur. Soykırım suçlularının gerçek sorumlularının ortaya çıkartılmaları ve cezalandırılmaları, barış ve adaletin sağlanması ve cezasızlığa son verilmesinin yanı sıra toplumlararası kin ve nefretin yatıştırılması (cool-off periods) ve potansiyel suçların önüne geçilmesi bakımından büyük önem arz etmektedir.
Sonuç
Sonuç olarak ifade etmek gerekir ki, soykırım gibi bir suç işlenirken belirli bir ölçüde engellenmez ve daha sonra cezalandırılmaz ise, bu durumdan çıkan sonuç ikili bir anlam taşır. Sadece kurbanın adalet anlayışı reddedilmiş olmakla kalınmaz, daha da önemlisi, fail bu suçu ceza gerektirmeyen şartlara göre yeniden tanımlamaya teşvik edilmiş olur. Bunlar potansiyel failleri ilk suçu örnek alarak kendilerini mazur göstermeye teşvik eden derslerle dolu olabilirler. Ne var ki, bu tür inkarlardan kaynaklanan daha vahim bir tehlike, kurban edilen insanlar içinden hayatta kalanların daha farklı yönlere eğilmesine getirip çıkartır.
İster bölgesel ister başka nitelikli olsun, savaşlar kaçınılmaz olduğu ölçüde soykırım önlenemeyebilir. Bu doğruysa, gelecekteki soykırımları önleme çabaları, savaşların, özellikle de milliyetlerin ve azınlıkların kaderini tehlikeye sokabilen savaşların önlenmesi üzerinde odaklaşmaya yöneltilmelidir. BM Adli İşler Genel Sekreter Yardımcısı Hans Corell’in dediği gibi, “Bundan itibaren, tüm savaş efendileri bilmelidirler ki, uluslararası savaş ve insancıl hukuku ihlal ettikleri taktirde, uluslararası bir mahkeme önünde hesap vereceklerdir”. Bu bakımdan Hocali olaylarının gerçek hukuki değerinin verilmesi önemli ve kaçınılmazdır.
Toğrul Veli Kamiloğlu: Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora Öğrencisi & Avrasya Demokrasi Derneği Genel Başkan Yardımcısı
1Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, 1970, Ankara, s. 10.
2 Sadi Çaycı, “İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar ve Batı’nın Politik Hukuk Anlayışı”, Uluslararası Suçlar ve Tarihi, İksaren Yayını, Sayı 1, Yaz, 2006, Ankara, s. 79.
3 Yücel Acer, Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu, Roma Yayınları, 2004, Ankara, s. 28.
4 Bu sözleşme, tahmin edileceği üzere Nazi Almanya’sının Yahudilere karşı yürüttüğü soykırım politikası üzerine yapılmış olup, bununla dünyanın bu tür eylemlerle karsılaşmasının önlenmesi amaçlanmıştır.
5 Statute of the International Criminal Court (Uluslararsı Ceza Mahkemesi Statüsü-Roma Statüsü), http://www.icc-cpi.int/library/basicdocuments/rome_statute(e).html.
6 International Criminal Tribunal for the Former Yugoslavia, Prosecutor v. Karadzic and Mladic, 11 Temmuz 1996, s. 94; International Court of Justice, Case Concerning Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide (Bosnia-Herzegovina v. Yugoslavia. Preliminary Objections), July 11, 1996.
7 International Criminal Tribunal for Rwanda, Prosecutor v. Akayesu, Judgement, s. 504,
8 Coşkun San, İnsanlık Aleyhine Suçlar ve Genocide Sözleşmesi, 1966, Ankara, s. 15.
9The Avalon Project, Charter of the International Military Tribunal,












10Yalım Eralp, “Darfur Raporu ve Soykırım”, 05.02.2005, http://www.tercumangazete.com/hoku.aspx?yid=5852
11Nazim Cafersoy, “11. Yılında Hocalı Soykırımı”, Azerbaycan Dergisi, Sayı 341, 2002, Ankara, s. 29.
12Suçların ve unsurlarının tarifini içeren 'Suçun Unsurları' adlı metin için bkz: www.un.org/law/icc/statute/elements/english/add2e_w.doc
13 Faruk Erem, İnsanlığa Karşı Cürümler (Genocide), Ankara, 1948, s. 9.
14 Yücel Acer, a.g.e, s. 96.
15G.A.O.R. Report of the Secretary General, Annexes, Seventh Session, Document A/2211 (30 October 1952), Part Two, par. 361.
16Esat Arslan, “Soykırım Kavramı ve Uluslararası Statüye Kavuşturulan Suçlar”, http://www.usakgundem.com/makale.php?id=211
17 G. A. Res. 239 (XXIII), 23 UN GAOR, Ek. (No.18) 40, U.N. Dok. A/7218 (1968).
18 Vahakn N. Dadrian, Ulusal ve Uluslararası Hukuk Sorunu Olarak Jenosid, Belge Yayınları, 1995, İstanbul, s. 121.
19 Mehmet Doğan, “Hocalı Soykırımı Uluslararası Platformda Tanınmalıdır”, Türk Dünyası İnsan Hakları Bülteni, Sayı 1, Ankara, Eylül 2004, s.24.
20Biraz daha eskiye gidilirse, nasıl 28.5.1915 yılında Rusya, İngiltere ve Fransa 1915’te “Petrograd Bildirisi” olarak bilinen Osmanlı İmparatorluğu’nu sözde Ermeni katliamı ile suçladılar ve bunu hükümet üyelerine kadar varacak şekilde Sevr Antlaşmasına suçluların yargılanmaları biçiminde dahil edildiyse (230. madde ile); nasıl ABD, SSCB, İngiltere ve Fransa 8.8.1945’te imzaladıkları Londra Antlaşması’nın 1. maddesi ile fiilleri coğrafya bakımından tek yere bağlanamayan savaş suçlularını yargılamak üzere bir uluslararası Askeri Mahkeme kurmak suretiyle ilk kez savaş suçlularının uluslararası düzeyde yargılanmaları öngörüldüyse; nasıl 19.1.1946’da General Mac Arthur’un yayınladığı “Uzakdoğu İçin Uluslararası Askeri Mahkeme Yasası” adlı özel bir bildiri ile savaş suçlularının uluslararası düzeyde yargılanmaları kararlaştırıldıysa;[20] genel olarak Karabağ savaşı, özel olarak da Hocalı olayları için aynı ceza mekanizmaları oluşturulmalı ve çalıştırılmalıdır.Toğrul Veli Kamiloğlu 22 Şubat 2007


Batı Hocalıya Ne Dedi


26 Şubat 1992'de Ermeni teröristlerce gerçekleştirilen Hocalı Soykırımı için Batı dünyasının basını ve diplomasisinin yorumları

Batı Basınında Hocalı Soykırımı: - Krua l'Eveneman Dergisi (Paris), 25 Şubat 1992 tarihi: Ermeniler Hocalı’ya saldırmıştır. Bütün dünya vahşice öldürülmüş cesetlere şahit oldu. Azeriler binlerin öldüğünden bahsediyor.- Sunday Times Gazetesi ( Londra) 1 Mart 1992 tarihi: Ermeni askerleri binlerce aileyi yok etmiştir.- Financial Times Gazetesi (Londra) 9 Mart 1992 tarihi: Ermeniler Ağdam’a doğru giden orduyu kurşun yağmuruna tutmuştur. Azeriler 1200 kadar ceset saymış. Lübnanlı kameraman, ülkesinin zengin Ermeni Taşnak lobisinin Karabağ’a silah ve asker gönderdiğini onaylamıştır.- Times Gazetesi (Londra) 4 Mart 1992 tarihi: Birçok insan çirkin hale getirilmiş, masum kızın sadece kafası kalmış.- İzvestiya Gazetesi( Moskova) 4 Mart 1992 tarihi: Kamera kulakları kesilmiş çocukları gösterdi. Bir kadının yüzünün yarısı kesilmişti. Erkeklerin kafa derisi soyulmuştu.- Le Monde gazetesi (Paris) 14 Mart 1992 tarihi: Ağdam’da bulunan basın mensupları, Hocalı’da öldürülmüş kadın ve çocuklar arasında kafa derisi soyulmuş, tırnakları çıkarılmış üç kişi görmüşler. Bu, Azerilerin propagandası değil bir gerçektir.- İzvestiya Gazetesi (Moskova) 13 Mart 1992 tarihi: Binbaşı Leonid Kravets: “Ben kendim tepede yüze yakın ceset gördüm. Bir erkek çocuğunun kafası yoktu. Her tarafta işkenceyle öldürülmüş bayan, çocuk ve yaşlılar vardı.”- Valer Actuel Dergisi (Paris) 14 Mart 1992 tarihi: Bu ‘özerk bölgede’ Ermeni silahlı birlikleri yakın doğuda üretilmiş yeni teknolojiye, ayrıca helikoptere sahiptiler. ASALA’nın Suriye ve Lübnan’da askeri kamp ve silah depoları vardır. Ermeniler yüzden fazla Müslüman köyüne saldırı düzenlemiş ve Karabağ’daki Azerbaycanlıları öldürmüşler.- R. Patrik, İngiliz Muhabir (olay yerinde bulunmuş): “Hocalı’daki vahşiliklere dünya kamuoyunda hiçbir şekilde hak kazandırılamaz !!!”- Golos Ukraini: V Stacko: Savaşın yüzü olmuyor. Yalnız çokça maske, kanlı gözyaşları, ölüm, bedbahtlık, yıkımlar. Hocalı'da bebekleri ne için katlettiler, ya anneleri? Allah insanı cezalandırmak isteyince onun aklını alıyor.'- Nie Gazetesi: (Bulgaristan) Violetta Parvanova: 'Hocalı insanlığın faciasıdır.'- 3 Mart 1992’de BBC Morning News saat 07.37 yayınında durumu şöyle aksettirmiş; “Canlı yayın muhabirimiz 100 den fazla Azeri erkek, kadın ve bebek dahil olmak üzere çocuk cesetleri gördüğünü ve bunların başlarına yakın mesafeden ateş edilerek öldürüldüğünü rapor ediyor.”- 16 Mart 1992 tarihli Newsweek’te Pascal Privat ve Steve Le Vine tarafından hazırlanan haberde katliam şu şekilde yansıtılmış: “Geçtiğimiz hafta Azerbaycan yine bir morgun mahzeni gibiydi; bir caminin arkasına geçici olarak kurulmuş morga sürüklenerek getirilmiş düzinelerce ceset ve yas tutan mülteciler... Bunlar 25 ve 26 Şubat tarihinde Ermeni kuvvetleri tarafından istila edilen Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı köyünün Azeri sakinleriydi. Cesetlerin çoğu kaçmaya çalışırken yakın mesafeden vurulmuştu, bazılarının yüzleri paramparça idi, bazılarının kafa derileri yüzülmüştü…”- Human Rights Watch: Hocalı katliamını Karabağ'ın işgalinden bu yana cereyan eden en kapsamlı sivil kırımı olarak nitelendirilmiştir.- Amerikalı gazeteci Thomas Goltz: “Fotoğrafçı arkadaşım öyle etkilenmişti ki fotoğraf çekebilmesi için kendisini objelerin üzerine doğru itmem gerekiyordu. Cesetler, mezarlar, evet hepsi mide gerektiriyordu. Ama olanları anlatmak, dünyaya duyurmak gerekliydi. Hayatta kalanları bularak hemen orada neler dediklerini kaydettik. Bazı cesetleri tanımaya çalıştım ama yüzlerinden vurulanlar, tanınmayacak halde olanlar vardı. Bazılarının kafa derileri yüzülmüştü.' - Hocalı katliamına tanık olan ve daha sonra Beyrut’a yerleşen Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan, ‘For the Sake of Cross’ (Haçın Hatırı İçin) isimli kitabında (Sayfa: 62-63) vahşeti şöyle anlatıyor: ”...Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı’nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hálá yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm. Onlar Haç’ın hatırı için savaşa devam ettiler.” Uluslararası Tepkiler Bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşen bu katliama BM, AB gibi uluslararası kuruluşlar gereken özeni göstermemişlerdir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi genel olarak 1993 yılı Nisan-Kasım aylarında 822, 853, 874, 884 sayılı kararları kabul etmiştir. Bu kararlarla Azerbaycan topraklarının Ermeniler tarafından işgal edildiği belirtilmiştir. İşgalin sona erdirilmesi için bugüne kadar bir çaba gösterilememiştir. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin 25 Ocak 2005 tarihli ve 1416 sayılı kararında Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını halen işgali altında tuttuğu da belirtilmiştir. Gelişmelere seyirci kalan BM ve Batılı devletler, Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki göstermemişlerdir. Ermenilerin Mayıs 1992’de Nahçıvan’a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askerî müdahalede bulunabileceğini açıklamıştır. 7 Mayıs 2003’de, İngiltere’de yaşayan Azerileri temsil eden ‘Vatan’ örgütünün gönderdiği mektuba, Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşbirliği Komitesi’nden gelen cevabi mektupla, İngiliz Hükümeti’nin Hocalı katliamını çok taraflı olarak incelediği ve Ermeni askerlerin yaptıkları katliamı ‘insanlığa karşı işlenmiş bir suç’ olarak kabul ettiği belirtildi. Ayrıca, ABD Kongresi'nin Uluslararası İlişkiler Komisyonu Üyesi Don Barton, Kongreyi ‘Hocalı soykırımı’nı tanımaya çağırmış ve Temsilciler Kurulu'nun toplantısında yaptığı konuşmada, 'Dünyadaki tüm toplumlar bunu bilmeli ve hatırlamalıdır. ABD Kongresi, Hocalı soykırımını tanımakla uluslararası toplumun uzun yıllardan beri bu konuyla ilgili sessizliğini bozacaktır.”demiştir. 1994 yılında iki taraf arasında ateşkes ilan edilmiştir.2023istanbul.com




TANRI TÜRKÜ KORUSUN