.

.








9 Mart 2009 Pazartesi

Türk Milliyetçileri Birleşirse!


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Alparslan Türkeş’in vefatının ardından kurulmuş olan Aydınlık Türkiye Partisi’ni ziyaret etmesi bu bakımdan anlamlıdır.

Kozmik oda aramaları, darbe planları, suikast iddiaları, intiharlar, Reşadiye katliamı, Generallere yönelik operasyonlar, medyanın makas değiştirmesi, HSYK Kararları ve Anayasanın değiştirilmesiyle ilgili talepler; bütün bunlar büyük bir resmin küçük parçalarıdır. Türkiye, küresel gücün bölgesel ihtiyaçları için yeniden dizayn ediliyor. Yaşanan sancıların gerçek nedeni budur. Günü birlik olarak yaratılan rafine gündemlere takılıp kalmak körlük yaratır.
Küresel aktör ABD ile AB’nin “Çağın en etkili gerici gücü olan milliyetçiliğe” bakışı aynı zamanda AKP iktidarının bakışıyla örtüşmektedir. Türkiye için öngörülen milliyetçilik, etkisizleştirilerek marjinalleştirilmiş, etnografik ve nostaljik bir milliyetçiliktir. Küresel güçler, Türkiye için, iktidara gelecek kadar güçlü olmayan, yeraltına kayarak küresel güçlerin çıkarlarını tehdit edecek kadar da marjinal bulunmayan evcil bir milliyetçilik ön görmektedir. İddiasız, idealsiz ve içeriksiz bir söylem milliyetçiliği öngörülmektedir.Aidiyetleri ayrıştırmanın, yüreklerin ortak vurmasını engellemenin, farklılıkları kutsamamın tek bir hedefi vardır; o da millete duyulan aidiyet hissini aşiret, etnisite, klan, boy, bölge, hemşeri ve kent boyutuna indirgemektir. Böylece ülkeye, millete ve bütüne duyulan bağlılık bölge, aşiret, mezhep ve etnisite seviyesine indirgenerek güçten düşürülmüş olacaktır.Milliyetçiliği güçten düşürme!Bush döneminin ABD’nin Dışişleri Bakan Yardımcılarından Fried, Türkiye’deki milliyetçiliğe yönelik olarak değerlendirme yaparken “Gururlu insanlar, milliyetçi olmaz, gururlu insanlar dünyaya açık olur” demişti. ABD’li yetkililerden birisi de “Türkiye’deki kavgacı milliyetçilikten endişeliyiz” türünden sözler etmişti. Salman Rushdie ise “Bende aidiyet hissi ülkelere karşı değil şehirlere karşı. Irkçılık, milliyetçilik ötekine bakmayı bilmeyenleri cezbediyor” demişti. Bütün bu değerlendirmeleri aynı dönemde gazeteler manşetten vermişti. Ardından da Türkiye’deki bazı siyasetçi ve akademisyenler milliyetçiliği ABD perspektifine ve çıkarlarına uygun biçimde tanımlamaya kalkmışlardır: Bu bağlamda “Milliyetçilik virüstür” ya da milliyetçilik “modernleşme sürecinin ürettiği sari bir hastalıktır” türünden değerlendirmeler yapmıştı.Bunları hatırlatmamızın nedeni milliyetçiliği etkin bir güç olmaktan çıkarmak için iç ve dış güçler arasındaki koordinasyona vurgu yapmak içindir. Milliyetçiliğin Türkiye’de etkin bir konuma gelmemesi için iç ve dış çıkar çevreleri ellerinden gelenin fazlasını yapmaktadır.Ayrılık her anlamda yanlıştır!MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Alparslan Türkeş’in vefatının ardından kurulmuş olan Aydınlık Türkiye Partisi’ni ziyaret etmesi bu bakımdan anlamlıdır. Bahçeli’nin ATP’yi ziyaret ederek, “Baba ocağında birleşelim” çağrısı yapması üzerinde durulmayı hak ediyor. Bahçeli’nin Türk Milliyetçilerini bir araya toplama söylemi Türk Milliyetçiliği yönünden umut verici bir gelişmedir.MHP, Milliyetçiler bir yana Türk milleti kavramıyla sorunu olmayanları bir araya getirmenin yollarını muhakkak bulmalıdır. MHP iktidarı için başka çıkar yol yoktur. Hal bunu şart koşarken ayrılık/gayrılık üretenlerin kime ve neye hizmet ettiklerini bir kez daha düşünmelerinde yarar vardır.Aydını, siyasetçisi, bürokratı, gazetesi, gazetecisi, sivil toplumcusu bütün milliyetçileri bir hedefe yöneltmeden gerçek anlamda Milliyetçi bir iktidar kurulamaz. Çünkü asıl olan formel değil fonksiyonel iktidar olabilmektir. Fonksiyonel iktidar ise ancak iddiası, tezi, davası, istikameti olan kadroların omuzları üzerinden yükselir.Fikir, ahlak, iman ve vefa bakımından sıfırı tüketmişlerden bunu beklemek mümkün değildir. Bizden hatırlatması. ÖZCAN YENİÇERİ

Değişim değil döneklik!

Küresel güçler, sömürmek için gittiği yerlere “barbarlara” medeniyet getirmek için geldiklerini söylerlerdi. Günümüzde ülkeleri işgal edenler de bunu “demokrasi ve özgürlük” adına yaptıklarını söylüyorlar. İhanet ve dönekliklerini “Değişim” kavramıyla açıklamaya çalışanların yaptıkları da benzerdir.Arkadan vurmak!Toplumlar gibi bireyler de eylemlerini maskeleyen kavramları kullanırlar. Bu anlamda sadakatsiz, vefasız ve samimiyetsiz sayılabilecek tavırları “değişme” kavramıyla açıklarlar. İlkesiz, normsuz ve kuralsız hareketleri “değişim” kavramıyla maskelerler. Bir bireyin dün peşinden gittiği düşüncelerden bir anda çark etmesini “değiştim” kelimesiyle açıklaması inandırıcı değildir. Hele hele şeytanla (iktidar=faust) psikolojik sözleşme imzalayanların bunu söylemeye hiç hakları yoktur. Arkadan vurmak, dönmek, sapmak, satılmak, kalleşlik, caymak, cıhızlık ve döneklik başka bir şey, değişmek ise daha başka bir şeydir.Bazı insanlara sadakat, ahde vefa, fedakârlık, feragat, mertlik ve namusluluk gibi değerler ağır gelebilir. Bunlar, rahat ve özgür hareket edebilmek için kendilerini toplumsal, milli ve ahlaki değerlerin sınırlandıran etkisinden kurtarmak isteyebilirler. Onlar, sonsuz kıvraklık, değişkenlik, oynaklık ve esneklik içinde olmayı özgürlük sayabilirler. Bu maksatla her fırsatta saf ya da makas değiştirebilirler. Dönmek ya da satılmak, yalnız özgür davranmak için değil aynı zamanda çıkar sağlamak amacıyla da gerçekleşebilmektedir. Bu noktada dönmek karakter, satılmak ise daha çok kişilikle ilgilidir. Din, cinsiyet ve iman değiştirmek, bu tür kimlik ya da kişiliklerin işidir.“Seviyeli beraberlik” Namussuzluğun adına “seviyeli beraberlik” diyenler, dönekliklerin adını da değişim kavramıyla açıklarlar. Ancak unutmamak gerekir ki ambalaj ya da zarf değiştirmek içeriği ya da niteliği etkilemez. Bu anlamda dününe sırtını çevirenlerin bugününe sadakat göstermeleri için fazla nedenleri olmaz. Sanıldığı gibi dünün yumurta küfesi misali sırttan atılması da mümkün değildir. Bu konuda C.G. Jung şunları yazar: “Geçmişi inkâr etmek ve şimdiki zamandan başka bir zamanın şuuruna sahip olmamak halis yalandır. Bugün, ancak dün ve yarın arasında anlam kazanır; dünden uzaklaşan ve yarına yaklaşan bir geçiştir.” Jung’un bu bakışına dikkat çeken Peyami Safa ise; zamanın üç elemanından birini inkâr etmekle, hepsini toptan reddetmek arasında fark olmadığını yazmaktadır. Zamanın bu nihilizmi, insanı kendi kendinden kaçmaya ve kendi kendini tamamıyla inkâra götüren manevi intiharın şekil değiştirmesidir. Biz, dünümüzün içinde yoksak, bugünümüzde de, yarınımızda da yokuz.“Doğuştan hain!” Elbette Fouche gibi insanlar arasında ’doğuştan hain, zavallı entrikacı, aşağılığın aşağılığı, karşı yana geçmeyi meslek edinmiş, ajan ruhlu, alçak, acınacak kadar ahlaksız’karakterler de vardır. İnsanlığın doğası buna müsaittir. Bu tür şeytani karakter ve zekâları da anlamak mümkündür. Bu insanların ahlaksızlıklarını “değişim” kavramıyla açıklamaları ya da alçaklıklarını ilerleme olarak sunmaları, kavramlara da ihanet ettikleri anlamına gelir. Thales, “doğada ve insanda her an değişen bir şey var, bu yadsınamaz. Ama değişen her şeyde değişmeyen bir şey de var, bu da yadsınamaz” der. Çünkü bütün bu değişmelerin içinde değişmeden kalan bir şey olmasaydı, değişme de olamazdı. Toplumlar, jeopolitikleri, dilleri, hafızaları ve imanları üzerinden yükselir ya da düşerler. Arşivler, toplumların çağ değiştirirken bunu mevcut hafıza ve yapılarının üzerine yaptıkları ilavelerle gerçekleştirdiklerinin sayısız örnekleriyle ağzına kadar doludur. özcan YENİÇERİ09.03.2010