.

.








13 Mart 2009 Cuma

" BAŞBUĞ " yazı dizisi METİN ÖZKAN


BAŞBUĞ'UN IŞIĞI ÜLKÜCÜLERİN ROTASI


Türkeş'in bakışıyla 'Nasıl milliyetçi olunur?'
Başbuğ, 'Bizim milliyetçiliğimiz, Türk milletine duyulan derin ve köklü bir sevgi ve Türk milletinin içinde bulunduğu müşkül durumdan bir an önce en modern, en ilmi metotlarla çıkarılarak en kısa yoldan modern uygarlığın en ön safına geçirilmesini sağlama duygusundan kuvvet alır' diyorduALPARSLAN Türkeş'e göre Türk milliyetçiliğinin temel görüşü şöyleydi: 'Türk milletinden olmak, Türk milletini sevmek ve Türk devletine sadakatle hizmet aşkı taşımak, vatan bağlılık duygusu içinde bulunmak ve Türk milletinin yükselmesi için elinden gelen her fedakarlığı yapmak ve çalışmak duygusu ve şuurudur. Bu duygu ve şuuru taşıyan herkes Türk'tür. Kalbinde yabancı başka bir milletin özlemini, özentisini taşımayan, kendisini Türk hisseden, Türklüğü benimseyen ve Türk Milletine, Türk devletine hizmet aşkı taşıyan herkes Türk'tür.' Türk milletini sevmeyen milliyetçi olamazdı. Türkeş, bu önemli noktayı, 'Bizim milliyetçiliğimiz, Türk milletine karşı duyulan derin ve köklü bir sevgi ve Türk milletinin içinde bulunduğu müşkül durumdan bir an önce en modern, en ilmi metotlarla çıkarılarak en kısa yoldan modern uygarlığın en ön safına geçirilmesini sağlama duygusundan kuvvet alır' diyerek işlemeye çalışıyordu. Ama milliyetçilik anlayışında eğer başka milletlere karşı kin, nefret ve öfke duygusu varsa, Türkeş böyle bir milliyetçiliği de kabul etmiyordu. Çünkü milliyetçilik, kendi milletine derin bir sevgi beslemenin yanı sıra diğer milletlere karşı hoşgörüyü de kapsamaktaydı. Türkeş'in Türk siyasi hayatına kazandırdığı ve kitleleri derinden etkilediği milliyetçilik anlayışının bir başka sacayağını da 'Türkçülük' kavramı oluşturuyordu. 'Türkçülük' vurgusu...'Milliyetçiyiz, Türkçüyüz. Neden Türkçüyüz? Çünkü milletimiz Türk Milleti'dir. Türkçülük, Türk milletinin hayatının her safhasında yapacağı her şeyin Türk ruhuna, Türk geleneğine uygun olması ve Türk'e yararlı olması amacının, fikrinin ön planda tutulmasıdır.' Alparslan Türkeş'teki bu manevi anlayış, ülkücülüğü de bu felsefenin temel öğesi haline getiriyordu. Türkeş, ülkücülükle ilgili mesajını kitlelere şu sözlerle iletiyordu: 'Bizim ülkücülüğümüz, daima gerçekçi olmayı ve girişilecek faaliyetlerde Türkiye'yi hiçbir zaman tehlikelere, risklere, maceralara sürüklemeyecek bir yol üzerinde bulunmayı esas kabul eder.' Alparslan Türkeş'e göre Türk milletinin 'kutlu güç kaynaklarının' başında İslamiyet, milliyetçilik ve Türkçülük geliyordu. Türkeş, gençlere hitap ederken Bilge Kağan gibi; 'Ey Türk! Titre ve kendine dön' diyerek ülküsünü çarpıcı sözlerle ortaya koyuyordu. Ömrünü Türk Milletine adamakla geçiren Türkeş, bir 'Bozkurt' idi. 'Dün Ergenekon şeddinden geçerken önümüzde bir Bozkurt vardı' diyordu Türkeş. 'Bugün Türklük için en iyiyi, en güzeli her ne pahasına olursa olsun elde etme mücadelesine binlerce Bozkurt olarak yürümekteyiz, yarın ise hür ve mesut ufuklara doğru milyonlarca Bozkurt olarak koşacağız.'Alparslan Türkeş'in felsefesini ve Türkiye için idealize ettiği düşünceler sistemini en iyi anlatan düşünce sistemi '9 Işık' doktrini çerçevesinde toplanmıştı. Doktrin, 1965'te CKMP'nin, 1969'dan bugüne kadar MHP'nin programının temelini oluşturan temel yapı taşlarıydı. Türkeş, 1967 CKMP Büyük Kongresi'nde, 'Biz CKMP olarak böyle bir milli doktrinin sahibi bulunduğumuzu iddia eden siyasi teşekkülüz. Milli doktrinimizin asıl adı 'Dokuz Işık' doktrinidir' sözleriyle dile getiriyordu.Türkiye'de sosyal adaleti ve Türk milletinin toplum olarak büyük bir hızla kalkınmasını sağlayacak yüzde 100 yerli ve milli bir doktrin olması gerektiğini vurgulayan Türkeş, bu doktrinin ruhunu 'Her şey Türk milleti için, Türk'e doğru ve Türk'e göre' ilkelerine dayandırdı. İşte Türkeş'in o ünlü '9 Işık Doktrini' bu düşüncelerin ürünüydü. MHP'yi güçlü ve güvenilir yapan bu ilkeler, yıllarca ülkücülerin ve toplumun milliyetçi düşünceye yakın pek çok kesimini derinden etkiliyor, adeta bir kılavuz haline geliyordu. Doktrinin birinci maddesi de hiç kuşkusuz milliyetçilikti...Türkeş'in doktrini: '9 IŞIK!' 'Dokuz Işık' Türkeş'in ağzından özetle şöyle açıklanıyordu: l Milliyetçilik: Her şey Türk milleti için, Türk milletiyle beraber ve Türk milletine göre sözler ile özetlenebilecek Türk milletine bağlılık, sevgi ve Türkiye Devleti'ne sadakat ve hizmettir. l Ülkücülük: Türk milletini en ileri en medeni ve en kuvvetli varlık haline getirme ülküsüdür. l Ahlakçılık: Türk milletinin ruhuna, geleneklerine uygun ve yüksek varlığını korumayı ve geliştirmeyi öngören esaslara dayanır. l İlimcilik: Olayları ve varlığı önyargılardan ve art düşüncelerden sıyrılarak ilim mantalitesiyle incelemek ve girişilecek her çeşit faaliyette ilmi önder yapma prensibidir. l Toplumculuk: Her çeşit faaliyetin toplumun yararına olacak şekilde yürütülmesi görüşüdür. Sosyal ve ekonomik olmak üzere iki ayrı bölümü kapsamaktadır. Ekonomik görüş olarak mülkiyeti esas kabul eden fakat mülkiyetin millet zararına kötüye kullanılmasına karsı olan bir görüşü belirtir. Karma ekonomiyi ve stratejik, ekonomik faaliyetlerin devlet kontrolünde bulunmasını öngörür. Sosyal görüş olarak sosyal adalet düzeni, fırsat eşitliği, sosyal güvenlik ve sosyal yardımlaşma teşkilatı kurulmasını kabul eder. l Köylücülük:Köyleri tarım kentleri halinde birleştirerek kalkınmayı öngörür. Köylünün tefecilerin elinden kurtarılması ve ihtiyacı olan kredi ve diğer yardımların sağlanması için kooperatifleşmeyi hedef alır. l Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik: Birleşmiş Milletler Anayasası'nda yazılı bütün hürriyetlerin sağlanmasını gaye edinmiştir. İnsanların şahsiyet olarak geliştirilmesinin, toplumun kalkınması için yararlı bir yol olarak kabul eder. l Gelişmecilik: İnsanlar ve medeniyetler daima daha iyiyi, daha güzeli, daha mükemmeli istemek ve aramakla gelişir. Elde edilenle yetinmemek ve daima daha ilerisini istemek ve bunu elde etmek için gayret göstermek şuurudur. Ancak bu gayret ve çabalarda Türk milletinin tarihinden milli benliğinden ve kökünden kopmadan yükselmek ve ilerlemek gayedir. l Endüstri ve Teknikçilik: Türk milletinin kalkınması için acele sanayileşmesi lazımdır. İşte bizim milli doktrinimiz olan Dokuz Işık görüşümüzün esasları bunlardır.' Hayatını Türk ülküsüne adadı1991 yılında SSCB'nin yıkılmasının ardından Türk Cumhuriyetleri tek tek bağımsızlıklarını kazanmıştı. Hayatını Türk ülküsüne adayan Türkeş, tarihsel süreçte bunu öngördüğünden Türklüğün ayağına gelen bu fırsattan yararlanılması gerektiğini düşünüyordu. Türkeş'in bu tarihsel öngörüsü, 1944 yılında görülen 'Irkçılık Turancılık' davasında mahkeme tutanaklarına, 'Sovyetler Birliği'nde 1965 veya 1999'da bir ihtilal zuhur edebilir' sözleriyle geçmişti. Bundan sonra yapılması gereken bu idealin hayata geçirilmesi için somut adımlar atılmasıydı. Türkeş, ideallerini gerçekleştirmek ve iki asırlık hasretin sona ermesi için gelen fırsatları değerlendirmek, Türk Dünyası'nın ekonomik ve kültürel bütünleşmesine hizmet edecek bir platform oluşturmak için bizzat başkanlığını üstlendiği Türk Devlet ve Toplulukları, Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı'nı (TÜDEV) kurdu. Çin Seddi'nden Adriyatik'e VAKIF, her yıl Türk Dünyası kurultaylarını gerçekleştirmeye başladı. Kurultaylarda Türk Cumhuriyetleri'nin sorunlarını ele alan komisyonlar kuruluyordu. Komisyonlar aynı zamanda bu devletlerin arasında iktisadi, kültürel, siyasal eşgüdümü sağlayacak çalışmalar da yapıyordu. Amaç, Türk Cumhuriyetleri'nin uluslararası arenada 'Türk Birliği' kavramıyla beraber anılmasıydı. Bu aynı zamanda güçlü bir Türk bloğu anlamına geliyor ve Çin Seddi'nden, Adriyatik'e uzanan Türk Dünyası ile Türklüğün siyasi ve iktisadi boyutlarının vurgusu politik arenaya taşınmış oluyordu. Kurultayların ilki Mart 1993'te Antalya'da gerçekleştirildi. Kurultayın unutulmaz anlarından biri de Azerbaycan temsilcisinin, 'Bakü bozkurtlarından Başbuğuma selam getirmişem' diye başlayan sözleri, ardından da delegelerin ayağa kalkarak 'Başbuğ Türkeş' tezahüratlarıyla Türkeş'i selamlamasıydı. Böylece Türkeş'in, 'Türk Dünyasının Başbuğu' olduğu ilk kurultayda tescil edildi. Türk Milliyetçi Hareketi'nin efsanevi lideri Alparslan Türkeş, engin fikirleri ile yol göstererek Türkiye'nin bugün yaşadığı süreçte tartışılan pek çok meseleye o günlerde devlet adamı kimliğiyle mutlak bir çözüm bulmuştu.Milli menfaatlerden asla vazgeçilemez TÜRK Devlet ve Toplulukları, Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı'nı kuran Türkeş, Antalya'daki ilk kurultayı, Türk dünyasının birliği için örsle demir döverek açmıştı. 'Ege, Adalar, Batı Trakya ve bugün henüz su yüzüne çıkmamış nice meselemizde yapmamız gereken ilk iş, milli ülküleri uzun vadeli planlarla gerçekleştirmeye yönelik bir dış siyasetin tespiti, iç siyaseti ve milli eğitimi de bu hedeflere göre milliyetçi bir felsefeyle ele almaktır. Şu nokta artık herkesçe görülmelidir: Dış siyasette ana unsur, ekonomik rejimler değildir, siyasi rejimler değildir. Babayiğitlikler, tehditler, aşk ilanları değildir. Ezeli dostlar, ebedi düşmanlar mevcut değildir. Milletlerarası siyasette ana unsur, sadece milli menfaatler ve bunların çatışmasından doğan milletlerarası rekabet ve mücadeledir. Devlet adamlarına düşen, bu mücadeleyi, bu kuvvet yarışını iyi kavramak; bazen kararlı, bazen sabırlı; fakat her adımda ne yaptığını bilerek, yarını, öbür günü, hatta asırlar sonrasını görerek, kendi milletinin çıkarlarını savunmaktır. Bu esası anlamayan, bu esası gençlerine anlatamayan milletlerin geleceği tehlikeye düşer.'Hedef, ortak Avrupa DevletiMHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in 12. Büyük Kurultay açılış konuşması: 'Ortak Pazar vakıası, ABD ve SSCB süper güçleri arasında Batı Avrupa'nın ezilmeme, varlığını kabul ettirme ve yeni müttefikler arama fikrinin sonucudur. İlk safhada iktisat birliğiyle başlayacak yakınlaşmanın uzun vadede tek bir Avrupa Devleti'ni hedef aldığı açıkça ilan edilmişti. Ancak gelişmeler, milli kültür ve menfaat ayrılıklarının bu hayale engel olacağını, millet temeline dayanmayan tek devlet teşebbüsünün gerçekleşemeyeceğini göstermiştir. Danimarka ve Norveç'te yapılan referandumlar Ortak Pazar'a katılmama sonucunu vermiştir. İngiltere de referanduma gitmektedir. Fransa ile İngiltere arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi imkanlarının zayıflaması, Fransa'nın Avrupa liderliğinde ısrarı, petrol ambargosu karşısında ortak hareketi reddederek ikili anlaşmalara gitmesi, silah satışlarında birliğin ilkelerini aşan bir tavır takınması bu fikrimizin kesin delilleridir. Çağımızda milletler mücadelesi, tarihin temel yürütücü unsurudur ve dünya durdukça da öyle olmağa devam edecektir.'Yarın:- Başbuğ, İslamiyet ve Türklük için ne dedi?- Türkeş'in eserleri nelerdi?


BAŞBUĞ'UN IŞIĞI ÜLKÜCÜLERİN ROTASI
Ülkücü hareket ve MHP içinde bütün bir ömre yayılan siyasi mücadelesiyle geleceğe yön verecek bir model bırakan Başbuğ Türkeş'in sözleri de ülkücülerin yolunu aydınlatıyorBAŞBUĞ Alparslan Türkeş, siyasi mücadelesinin yanında, hayat görüşü ve davranışlarıyla da Türk insanına yolunu çizdi. Ardında, teoride kalmayan, uygulamaya konulmuş ve geleceğe yön verecek bir model bırakan Türkeş, sözleri ve eserleriyle de bu örneğin içini doldurdu. Ülkücülerin rotasını çizen görüşleriyle yaşadığı döneme olduğu gibi bugüne ve geleceğe de damga vuran isimlerden biri olan Başbuğ Alparslan Türkeş'in sözlerinde de çizdiği yolun ışığı hemen göze çarpıyor.'Son nefese kadar çalışacağız'İşte Başbuğ'un, bugün de ders alınması gereken o özlü sözlerinden bazıları...'Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.' *'Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz...' *'Emirlere mutlak itaat lazımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle davamız yürümez.Her şeyde örnek olmak lazımdır.' *Mezhep, ırk, bölge farkı değil; sevgi ve saygıBaşbuğ'un yaklaşımı, aslında bugünkü sorunların çözümü için de fikirler içeriyor. Türk-Kürt, laik-antilaik, Sünni-Alevi gibi ayrımlarla Türkiye'nin üniter ve ulus devlet yapısına yönelik saldırılara karşı Türkeş'in şu sözleri bugün daha büyük anlam kazanıyor:'Mill” kalkınmamızı gerçekleştirmek, her Türk ferdini hür yapabilmek için Türk Milletini yeniden kurmak zorundayız. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.' *'Başarı için muntazam planlı çalışma yapmak lazımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.' *'Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dava başarıya ulaşamaz.' *'Alınan görevleri yapmak ve yapıldığını takip etmek lazımdır.Millet hayatında başarı devamlılığa bağlıdır.' Davamızın geleceği birlik olmakta!ONUN her sözü, Ülkücü Gençlik için de bir miras. Hedeflerini çizerken, bugünü ve geleceği de hesap eden Başbuğ Türkeş, birlik ve beraberliğin önemine işaret ederken, 'Dokuz Işık'ın sosyal yönünü de vurgulamayı ihmal etmemiş: 'Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz.Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Davamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.' *'Komünist sistemlerde halkın esaret altında oluşunun sebebi bir mülk sahibi olamamasıdır. Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir.'*'Bizim savunduğumuz Dokuz Işık'çı sistemin hedefi Türk Milletinin her ferdini mülk sahibi yapmaktır.' *'İnsanlık aleminin en şerefli bir ailesi Türk Milletidir. Dokuz Işık demek, Türk Ülküsü demektir.' *'Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.' *'Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.''İslamiyet'i alıp, Türklüğü inkar etmek; ihanettir!'Başbuğ Türkeş, Türk ahlakına vurgu yaparken, İslamiyet'in yanına Türklüğü de koyuyor. Bunlardan birinin inkarının ihanetle eşdeğer olduğunun altını çizerken, sanki bugünkü tartışmalara da ışık tutuyor. İşte bu hususta Türkeş'in bakış açısı:'İslamiyeti ele alıp Türklüğü inkar etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.' *'Türk'lük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.' *'Türkün en önemli vasfı teşkilatçılığıdır.' *'İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya asla müsaade, müsamaha etmezler.' *'Ahlakçılık anlayışımız, Türk Ahlakı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.' *'Türk töresinin bir diğer şartı da haddini bilmektir. Haddini bilmek... Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz, herkese yukarıdan bakacaksınız ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız.' *'Türk töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur. Vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakarlığı yapmaktır. Millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir. Vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler. Türk Milleti'nin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz. Türk Töresinin en önemli bir gereği de sır saklamaktır.'Başbuğ'un yazılı eserleriBaşbuğ Türkeş'i, hayat görüşünü, yaşam tarzını, fikirlerini, siyasetini anlamanın ve anlatmanın yolu şüphesiz onun eserlerini okumaktan geçiyor. Ardında sağlam fikri temellere oturtulmuş bir ideoloji bırakan Türkeş, sayısız eserle de bunları gelecek kuşaklara aktarmayı amaçladı. Başbuğ Türkeş'in yazılı eserleri şunlar:Milli Doktrin 9 Işık; Alparslan Türkeş Kamer Yayınları; İstanbul, 1997; Dokuz Işık; Berikan Elektronik Basım Yayım; 9 Işık; Hamle Yayınevi; İstanbul; Dokuz Işık ve Türkiye; Hamle Yayınevi; İstanbul; Ülkücülük; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1995; 12 Eylül Adaleti (!): Savunma; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1994; 1944 Milliyetçilik Olayı; Hamle Yayınevi; Modern Türkiye; İstanbul, Milliyetçilik Olayları; Berikan Elektronik Basım Yayım; 27 Mayıs ve Gerçekler; Berikan Elektronik Basım Yayım;27 Mayıs, 13 Kasım, 21 Mayıs ve Gerçekler; İstanbul, 1996; Ahlakçılık; Berikan Elektronik Basım Yayım; Etik (Ahlak Felsefesi), Etik; Kamer Yayınları; Bunalımdan Çıkış Yolu; Kamer Yayınları; Türk Edebiyatında Anılar, İncelemeler, Tenkidler, Anı-Günce-Mektup; İstanbul, 1994; Dış Meselemiz; Berikan Elektronik Basım Yayım; İlimcilik; Berikan Elektronik Basım Yayım; Kahramanlık Ruhu; İstanbul, 1996; Temel Görüşler; Kamer Yayınları; Sistemler ve Öğretiler; İstanbul, 1994; Türkiye'nin Meseleleri; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1996;Yeni Ufuklara Doğru; Kamer Yayınları; Sistemler ve Öğretiler; İstanbul, 1995.İdeolojinin rakibi fikirdir kaba kuvvet değil!BAŞBUĞ Türkeş'in, ideolojilerle ilgili görüşü ve mesajı da net. Ülkücü Gençliğe şiddet yerine ideolojilere karşı fikri mücadele öğüdü veren Türkeş, insanları güçlü yapan üç özelliği de sıralıyor: 'Fikir, iman ve ülkü aşkı...' İşte Başbuğ'un o sözleri: 'Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır.Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez.' *'Fikir, iman, ülkü aşkı...İnsanları güçlü yapan bunlardır.' *'Türkçüler Günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine giren ve hükümetin gafletinden yararlanan komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.'*'Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar.Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir.'*'Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.'Ülkücüler 'Uşak' olamaz!Başbuğ Türkeş, Türk aydınlarının Batı'ya sığınma idealine şiddetle karşı çıkmıştır. Bunun Türk Milleti için büyük bir felaket olacağının altını çizerken, gençliğe uyarılarda bulunmuştur. Şüphesiz bunlardan en dikkat çekici olanlarından biri 'Ülkücüler uşak olarak kullanılmayı kabul etmez' cümlesidir. İşte Başbuğ'un o uyarıları: 'Türk aydınları için Batı'nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez.'*'Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.' *'Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş.' *'Ülkücüler, insanlık alemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.'Yarın: Başbuğ'un kızı Prof. Dr. Umay Türkeş neler anlattı?


BAŞBUĞ'UM SENİ ÇOK ÖZLÜYORUM
Babasına 'Başbuğ'um' diye hitap eden kızı Umay Türkeş, onu her geçen özlediğini söyledi. Türkeş, 'Babam için her gün gözyaşı döküyorum. Onu o gün anlamayanlar değerlerimizi yitirdiğimiz bugünlerde eminim ki daha iyi anlıyor' dedi'BAŞBUĞ Türkeş hem liderim hem babamdı' diyen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti YÖDAK (YÖK) Üyesi, Prof. Dr. Umay Türkeş, Alpaslan Türkeş'i anlatırken şunları söylüyor: 'Başbuğum derdi ki; 'Milletler kendi varlıklarının değerini hissedip kendi kudretlerine inanç duyar, kendi izzetinefislerini her şeyin üzerinde tutup kendi varlıklarına saygı duyarlarsa, uygarlık aleminde büyük varlık gösterip büyük eserler meydana getirerek kendi toplumları içinde yaşayan bütün insanları refaha erdirirler. Bundan dolayıdır ki, biz prensiplerimizin başına Milliyetçiliği koyuyoruz.' Vefatından bu yana babamı çok özlüyor liderime her gün ağlıyorum. Onu o gün anlamayanlar bugün değerlerimizi yitirmeye başladığımız bu günlerde eminim ki çok daha iyi anlıyor...' Babası Başbuğ Türkeş'in vefatından sonra yazdığı mektupta ise Prof. Türkeş, ilginç detaylar anlatıyor. 'Sevgili babacığım Başbuğ Alparslan Türkeş'in arkasından yazı yazmayı hiç düşünmemiştim' cümlesiyle başlayan mektubunda, Başbuğ gibi sıra dışı insanları anlatabilmek ve anlayabilmek için de bir alt yapı gerekli olduğuna dikkati çeken Prof. Türkeş, şu satırları yazıyor: 'Parasız olmaz' diyene kapı'1966 yılında biz Kütahya'da otururken rahmetli anneciğim Muzaffer Ş. Türkeş'le beraber rahmetli babam Alparslan Türkeş, Kütahya'ya gelmişlerdi. O zaman CKMP'ye yeni girmişti, yanında getirdiği bir listede Kütahya il ve ilçe teşkilatlarında görevlilerin listeleri vardı. O yıllarda Kütahya'da hiç kimse onu tanımıyordu. Bizde kaldıkları üç gün süresince bazen beraber, bazen kendisi yalnız tek tek adreslere gider onları eve davet eder ve onlara neden politikaya atıldığını ve kendisiyle birlikte çalışmaları gerektiğini bıkmadan usanmadan anlatırdı. Bir gün evimize gelenlerden biri: 'Bey sen boşuna nefes tüketiyorsun, para yok, çıkar yok, böyle particilik olmaz' deyince çok içerlemiş ve 'Gün olur sen bu güzel milletle neler başardığımızı görürsün, haydi sana uğurlar olsun!' demişti ve kapıyı göstermişti. Kütahya'da ilk ikna ettiklerinden biri şimdi ismini hatırlayamadığım çok hoşsohbet bir Kurtuluş Savaşı gazisiydi. Madalyasını hep göğsünde taşırdı. MHP'nin bugüne gelmesinde rahmetli Başbuğ'la beraber canla başla çalışan pek çok isimsiz ülkücülerin öncüsüydü. Yakın dost olmuştuk, sohbetlerinden, hatıralarından ne çok istifade etmiştik. Allah ona da gani gani rahmet eylesin. Bir arkadaşımın başsağlığı mektubundaki şu ifadeler, merhum babacığımın önemli özelliklerinden ve katkılarından birini bana hatırlattı: 'Bir politikacı olarak şu anda kendisinin belli dengeleri sağlamada önemli rolü olduğuna inanıyorum. Düşünüyorum da bizim kuşak kadınlarımızın uygar ve çağdaş yetişmesinde babaların rolü çok büyük. Her şeye rağmen sosyal güvenceyi ve devlet mekanizmalarında başarılı olabilmeyi onların bize aşıladığı ilerleme ve gelişme kavramlarının verdiği enerjiye götürdük. Sadece enerji değil, bize kendi varlıklarıyla ve yaşamlarıyla da örnek oldular. Kadın olarak kişilik geliştirmemizi engelleyip kırmadılar, ne mutlu bizlere ki önümüzü açan babalarımız oldu diyorum.' '2 yabancı dili var, ama yazık'Evet 20. yüzyılda insanlık tarihi açısından çok önemli ve farklı bir gelişme yaşandı. Kadınlar ev sorumluluğu dışında dış dünyada entelektüel faaliyetlerde bulunabilme hakkını kazandı. Kadınların da erkekler gibi dış dünyada meslek sahibi olabilecekleri ve kendi seçimlerini yapabilecekleri önce teorik olarak kabul edildi. Bu konuda dünyada olduğu gibi Türkiye'de de pek çok kadın mücadele verdi ancak uygulamaya konulması ve kararların hayata geçirilmesinde o güne kadar her konuda söz sahibi olan erkeklerin yardımı ve desteğine ihtiyaç vardı. Cumhuriyet'ten sonra büyük Atatürk gerekli kanuni düzenlemeleri yaparak kadınları ikinci sınıf vatandaşı olmaktan kurtardı ve onlara eğitim ve öğretim hakları yanında seçme ve seçilme hakları verdi. Bu kararların uygulanması ve kadınların eğitim ve öğretim görerek meslek sahibi olabilmelerinin yaygınlaşmasının da Cumhuriyetin ilk neslinin çok büyük emeği geçmiştir. Rahmetli babam biz kızlarını yetiştirirken cinsiyet ayırımcı ve bundan dolayı küçümseyici bir ifadede veya davranışta hiçbir zaman bulunmamıştır. Kız veya erkek çocuğun veya gencin yetenekleri ölçüsünde mutlaka iyi bir tahsil yapması ve mutlaka bir meslek sahibi olması gereğini içimize, zihnimize yerleştirmişti. Kız kardeşlerimden biri çocuklarını büyütmek üzere uzunca bir süre çalışmaya ara verdiğinde bir gün bana: 'İki yabancı dil, hariciye gibi mükemmel bir tahsille evde oturması ne yazık' demişti. Çünkü o bizi vatana millete hizmet etmek üzere yetiştirmişti. İyi eğitim görmüş başarılı meslek sahiplerini her zaman takdir ederdi ancak kadınların başarısı onu daha çok mutlu ederdi. Çünkü Türkiye'nin kalkınmasında ana olarak nesilleri yetiştiren, eş olarak erkeklerin hayatında fevkalade katkıları bulunan kadınların niteliklerinin toplumun başarısını ve mutluluğunu olumlu veya olumsuz etkileyeceğini çok iyi biliyordu. Kadın erkek eşitliğine inanmış, insanları cinslerine veya mevkilerine, sınıflarına göre değil kendilerini yetiştirip yetiştirememelerine, insani vasıflarına, yeteneklerine göre değerlendirirdi. Her insanın da mutlaka en azından bir niteliği ile milletimizin kalkınmasına yararlı olabileceğini kabul ederdi. Başbuğ'un okuduğu o şiir Hiç kimseyi küçümsemez, kimseye tepeden bakmazdı. gençken de öyleydi, yaşlı iken de... 'Yaradılanı hoşgörürüz Yaradan'dan ötürü' mısrasının anlamını onun kadar güzel ve tabii biçimde hayata geçirebilen çok nadir insan vardır. Türk milletinin kadınıyla erkeğiyle yetişkin kişilikler kazandığı ve gerekli eğitim ve öğrenimi aldığı takdirde çağdaş medeniyeti yakalayıp ileriye atılabileceğine inanıyordu. Biz hayatı ve babamızı, kitaplarla birlikte tanıdık. Evimizde ilk gördüğümüz eşyalar arasında kitap rafları ve kitap sandıkları vardı. İlk çocukluk hatıralarımız arasında kışladan geldikten sonra hep kitap okuyan babamız vardı. Rudyar Kipling'in 'Eğer' şiirini ve Yunus Emre'nin divanı ile birlikte yüksek sesle okumayı ailesiyle paylaşmayı severdi, ben bu sahneleri hatırladığım zaman daha beş altı yaşlarındaydım. Yunus'un 'Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim, bana seni gerek seni' mısraları ilk hatırladığım mısraları arasındadır. Herkesin nasıl katlandığına hayret ettiği çilelere nasıl katlandığının ve haksızlıklara nasıl göğüs gerdiğinin cevaplarının bir bölümünün Kipling'in 'Eğer' ve Yunus'un şiirlerinin tamamında olduğuna inanıyorum. 'Tembellik yanında barınamazdı'Bugünkü tecrübemle geriye baktığımda ilk okul üçüncü sınıfta Nihal Atsız'ın 'Bozkurtların Ölümü'nü ve Reşat Nuri'nin 'Çalıkuşu'nu okuyabilmeme pek şaşmıyorum. Onunla yaşamak öyle idi, okurdunuz, hep öğrenirdiniz. Karamsarlık, çaresizlik, sünepelik, nemelazımcılık, tembellik onun yaşadığı yerde barınamazdı. Hep üretken, hep meşguldu. Politikaya atılmadan önce de 'Canım sıkıldı, bugün ne yapsam?' düşüncesi hiç olmadı. O hep vatanı, milleti için kendi bilgi dağarcığını geliştirmekte ve hizmete hazırlanmakta idi. 1947'de toprak evlerden ibaret olan yoksul Doğanaslan'da lingofon denilen bir aletle İngilizce telaffuzunu geliştirmeğe çalışması ilk hatıralarımdan biridir. 1955'te ABD'ye gittiğimizde benzer görevdekiler eğlenip gezerken, babam ve annem gece üniversitesine devam ediyorlardı. Biz de onlar gelene kadar uyku saatimizi aşarak, kaçamak TV seyretmenin tadını çıkarıyorduk. Daha sonraki yıllarda bizim bu küçük kaçamağımızı bildiğini ancak bizi yüzlemediğini öğrendiğimde, onun sabırla, insanları kendi seçimlerine bırakarak gelişmelerine yardımcı olmak gibi bir tercihini keşfetmiştim. Anlamamış görünmek, bilip de bilmezden gelerek karşısındakini mahcup etmemek gibi bir güzel zarafete de sahipti. Türkeş'in hayat rehberiTürkiye'nin en büyük probleminin hep cehalet olduğuna, sorunların iyi bir eğitim ve öğrenimle çözülebileceğine inanmış ve hayatı boyunca çevresine bu konuda katkıda bulunmuştur. Atatürk'ün 'Hayatta en hakiki mürşit ilimdir' sözünü hayatının rehberi yapmıştı. Bu sebepledir ki 9 Işıktan biri 'ilimciliktir'. O kendi çocuklarına verebildiği ve veremediği her iyi ve güzel imkanı yurdunun çocuklarına ve gençlerine verebilmek için çalıştı. Kendisi için ömrünün hiç bir döneminde hiç bir şey istememiştir. O hep milletine hizmet edebilmek için çalıştı ve uğrunda da öldü. Ülkücü gençlerin onu nasıl sevdiklerini ve onu kaybetmekten duydukları acının büyüklüğünü çok iyi anlıyorum; çünkü onunla birlikte yaşamanın ve onunla öğrenmenin ne olduğunu biliyorum, o özümsenmiş kültüre dönüşmüş bilgi hazinesinden kaynaklanan mükemmel üsluplu sohbetlerin yarattığı güzel iklimi yaşayanlar bilirler. 'Hakkını helal et!'Anneciğimi kaybettikten sonra yüreğimde acıyla yaşamayı öğrendiğim gibi, bu acıyla da yaşamayı öğrendiğim zaman onu daha iyi ve ona yaraşır biçimde anlatabileceğimi ümit ediyorum. Annemi kaybettikten sonra sık sık: 'Kızım, kim ona bizim gibi yanabilir, kim?' derdi. Ben de şimdi soruyorum: 'Sizce kim babacığım, kim?... 'Hakkını helal et 'Başbuğum.'Milli Devlet, Güçlü İktidarTÜRK siyasetinde bir döneme damgasını vuran Alpaslan Türkeş'in, Türkiye'nin 'kırmızı çizgileri' ile ilgili verdiği mesajlar adeta birer ders niteliğindeydi. İşte, 20 Mayıs 1975'te Türkeş'in 'Milli Devlet-Güçlü İktidar' konusunda yaptığı konuşma: Millet egemenliğin sembolü olan demokratik milliyetçiliği, Türklük şuuru içinde devletin ve devlet kuruluşlarının hakim felsefesi yapacağız. Cumhuriyet Türkiyesini en kısa zamanda kalkındırıp, çağdaş sanayi toplumu haline getireceğiz. Milli Devlet- Güçlü İktidar ilkesine uygun olarak köylümüzü, işçimizi, esnafımızı, memur ve işverenimizi, milli ülküler etrafında toplayıp bütünleştireceğiz... Büyüklük ve zenginlik, Türk milletinin asli vasıflarıdır. Cihan imparatorlukları kurmuş büyük Türk Milletinin özlemi, tekrar büyümek, 'Büyük Millet-Güçlü Devlet' olmaktır. Mazide büyük olan bir millet, gelecekte de büyük olacaktır. Yeter ki, bu büyüklüğü görmüş, anlamış milliyetçi bir kadro, milliyetçi bir parti iktidar olabilsin. Ülkücü davamızda milliyetçi-ülkücü gençlik, vatan ve millet bütünlüğüne daima sahip çıkmış, tarihin övgü ile bahsedeceği bir imtihan vermiş ve halen de vermektedir.Başbuğ'un sürekli tekrarladığı duaİSTANBUL'DA bulunduğumuz yıllarda mutlaka her hafta sonu bir kültürel veya sanatsal faaliyete bizi götürürdü. O zamanki adıyla Güzel Sanatlar Akademisi'nin sergi salonları en çok gittiğimiz yerlerden biriydi. Çocuk tiyatrolarına, kitap sergilerine, müzelere, konserlere mutlaka bizi götürürdü. Tarihi mekanlara gittiğimizde bizi o mekanlarla ilgili bilgilendirirdi. ABD'de de bu açıdan bizim eğitimimize ve öğrenimimize çok önem vermiştir. Bize verebildiği her imkandan yurdumuzdaki diğer çocukların yararlanamaması hep onun için üzüntü kaynağı olmuştur. Amerika'nın yüksek hayat standardından yaralanırken veya Türkiye'de hayat şartlarının zorluğundan pahalılıktan şikayet edenler olunca hep: 'Allah devletimize, milletimize zeval vermesin' duasını tekrar ederdi.Yarın: Başbuğ Alparslan Türkeş'in oğlu Tuğrul Türkeş neler anlattı? Başbuğ'un hayat felsefesi nasıldı? Avrupa Birliği (AB) için ne düşünüyordu?

Başbuğ Türkeş'in oğlu Tuğrul Türkeş, babasının 'Adam öldürtüyor, vurdurtuyor' şeklindeki iftiralara son derece sinirlendiğini belirterek onun felsefesinin 'Yaşa ve yaşat' olduğunu söylediOĞUL Tuğrul Türkeş ile merhum Alparslan Türkeş'in özel yaşamını konuştuk. Bugüne kadar duyulmamış anekdotları anlatan oğul Türkeş, 'Babam Türkiye sevdalısıydı. Sadece ülke sevdasıyla değil, özel yaşamıyla da örnek alınması gereken bir kişiydi' dedi. Başbuğ Türkeş'in, yarın ölecekmiş gibi ibadet ettiğini, hiçbir zaman ölmeyecekmiş gibi de çalıştığını aktaran Tuğrul Türkeş, babasını bir kez ağlarken görmüş; o da annesinin vefatında... 'Babam, 'adam öldürtüyor, vuruyor, kırıyor' şeklindeki iftiralardan son derece incinir ve sinirlenirdi' diyen Tuğrul Türkeş, babası Alparslan Türkeş'i anlattı. İşte, oğlunun dilinden efsanevi lider Alparslan Türkeş'in özel dünyası...Akşam yemeklerinin önemiTuğrul Türkeş, 'Alparslan Türkeş nasıl bir babaydı?' sorusuna şu yanıtı verdi:'Türkiye sevdalısı olan ve bundan dolayı sorumlulukları bulunan bir babanın çocukları olduğumuzun bilincindeydik. Tüm çocuklarının eğitimleriyle, meseleleriyle ayrı ayrı ilgilenirdi. Hepimizin iyi birer eğitim almasını isterdi. İyi bir vatandaş olmamız doğrultusunda hepimize çok özen gösterdi. Yoğun iş temposuna rağmen akşam yemeklerinde mutlaka evde olmaya özen gösterirdi. Hiçbir aile bireyi için akşam yemeğine gelmemek gibi bir durum söz konusu değildi. Herkes akşam yemeğinde masanın etrafında hazır bulunacaktı. Akşam yemeğinde günlük meseleler konuşulduktan sonra, masanın etrafında oturur, hayata dair veya herhangi bir konu hakkında fikir sorar, nasihatlerde bulunurdu. Hayat ile ilgili her şey o masanın etrafında konuşulurdu. Ailenin her ferdini takip eder, ne yaptığını izler, haberdar olur ve müdahale etmesi gerektiği yerde müdahale ederdi.'Vasiyeti hedefleridir'Alparslan Türkeş'in sözüne riayet eden, randevularına sadık bir kişi olduğunu söyleyen oğul Türkeş, 'Babam inancı kuvvetli bir Müslüman'dı. Bu yüzden de yarın ölecek gibi ibadet eder, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya işiyle uğraşırdı. Hedeflerini ve yapmak istediklerini biliyorduk. Bu yüzden bir vasiyeti de olmadı. Hedeflerini ve yapmak istediklerini vasiyetidir diye algıladık. Türk dünyasının ilişki içinde olması ve bu ilişkilerin sıklaştırılması bir anlamda bize Türkeş'in nasihatidir. Fakat biz onun bunu yapmak istediğini bildiğimiz için vasiyeti olarak kabul ettik' dedi. Doğruyu bilir, doğruyu savunurduBabası Alparslan Türkeş'in sert imajının dışında duygusal yönünün de bulunduğunu ifade eden oğul Türkeş, babasını bir tek annesinin ölümünde ağlarken görmüş. Tuğrul Türkeş, 'Kamuoyundaki imaj gerçek Türkeş imajı değildi. Türkiye'nin çatışma ortamında olduğu günlerde sanki Türkeş çok sert ve asabi bir insanmış gibi yansıtıldı. Medyanın Türkeş'in imajının yanlış sunulmasında büyük etkisi vardı. Türkeş, ısrarcı biriydi, çok okur, araştırır ve bilerek hareket ederdi. Fikirleri değişken ya da esnek değildi. Çünkü fikirlerine hakimdi, doğru olduğunu bilir ve onun için savunurdu. Oralardaki o görünüş, Türkeş'in sert olduğu intibaını yaratmıştı. Çok sert değildi' derken Türkeş'in, ailesine karşı da müşfik bir baba olduğunun altını çizdi.Türkeş'in AB'ye bakışıTuğrul Türkeş, babası Alparslan Türkeş'in Avrupa Birliği'ne körü körüne teslim olunmasına karşı olduğunu söyledi. Oğul Türkeş, 'Atatürk'ün, Türkiye'nin yönünü Batı'ya çevirmesini doğru bir hareket olarak görüyordu. Fakat AB sürecinin de Atatürk'ün işaret ettiği Batı ile farklı olduğunun da bilincindeydi. Atatürk 'Gidin de körü körüne AB'ye teslim olun' demedi. Atatürk'ün söylediği çağdaş medeniyetlerin üzerine çıkmaktı. Türkeş bu fikrin takipçisiydi. Fakat bir ülkenin tek alternatife takılı kalmasının doğru olmadığını biliyordu. Türkeş, Türkiye'nin hem bölgesel işbirliklerini güçlendirmesi, bölgesel işbirliklerinin sağlamlaştırması ve Türk Cumhuriyetleri'yle daha yoğun ilişkiler tesis etmesi ve bunlarla birlikte AB ile müzakere etmesinden yanaydı' ifadelerini kullandı.'Hukuka riayet edin'Tuğrul Türkeş, babasının aile toplantılarında kardeşlerine ve kendisine verdiği nasihatleri ise şöyle anlattı:'Başkalarının hakkına, hukukuna daima riayet etmemizi isterdi. 'Senin hakkın olduğu kadar bileceksin ki başkalarının da hakkı var' derdi. Türk tarihi boyunca var olmuş olan 'Yaşa ve yaşat' bir nevi Türkeş'in hayat felsefesiydi. Bizlere de bu felsefeyi aktarırdı. Çocuklarının bir dersi zayıfsa ona iyi bir hoca bulur ve zayıf dersin kursunu aldırırdı. Tüm bunları bizzat kendi takip ederdi.' 'Bana bunu nasıl söylerler?'Oğul Türkeş, babasının '1970'li yıllarda 'Türkeş adam öldürtüyor, vuruyor, kırıyor' diye yapılan iftiralara çok sinirlendiğini aktardı. Tuğrul Türkeş, 'Babam, 'Bunu bana nasıl söylüyorlar? Benim 5 tane çocuğum var. Onlar okula gidiyor, okuldan sağ salim gelecekler mi diye içim sızlıyor. Ben nasıl başkalarının çocuğunun canına kastedebilirim. Bunu bana nasıl söyleyebilirler?' diye köpürdü' dedi.Yarın: Başbuğ'un 'karakutusu' kimdi? Türkeş'i nasıl anlattı?